Thursday, August 26, 2010

Kirmizi elbiseli kadin

Bogazina bir seylerin takildigini hissetmek, konusmak isteyip konusamamak, kendine kizginligini yuksek sesle dile getirememek. Tek careyi kendinden kacmak olarak bulan kirmizi elbiseli kadini yol boyunca izledim o gun. Basini onune egmis, agladigini gizlemeye calisiyordu. Belliki kimseye belli etmek istemiyordu yaptigindan duydugu pismanligi. O mahrur durusunu korumaya calisiyordu; etrafindakilere ben aslinda pisman degilim der gibi gostererek. Halbuki uzgun oldugu, kendine duydugu kizginligi ve pismanligi her halinden belliydi.Yururken bazen kendi kendine birseyler mirildaniyordu; nasil mahvettim! Dedigi tek sey buydu.Neydi mahvettigi? Neden durmadan bunu soyluyordu? Koprunun kenarina kadar yurudukten sonra usulca basini cevirip etrafina bakti. Sessiz kimsenin olmadigi bir yer bakiyordu kendine.Her halinden belliydi kendiyle hesaplasmak istedigi. Ayakkabilari cikarip, once buyuk kayaliklari gecti. Kosede bir yer bulmustu kendine. Usulca oturdu. Once cantasini acti, sigarasini cikartip, o gorkemli cakmagiyla sigarasini yakti. Artik yalnizdi.Etrafindaki birkac cocugu gormezlikten gelip, kendi kendine durust olmaya karar verdigi andi bu an. Aglamaya basladi, hickira hickira agliyordu.Ben nasil yaptim, ben nasil yaptim diye... Kendine pismanligini itiraf etmeye baslamisti.Belki suan dogru zamanlama degildi.Bu itirafi yapmak icin cok gec kalmisti kendine. Kaybettiklerini, kacirdigi firsatlari dusundukce daha bir icerleniyor, kendine biraz daha kiziyordu. Artik gec kalmisti! Bir taraftanda kendini teselli etmeye calisiyordu.Hala zamanim var, gidebilirim burdan.Herseye yeni bastan baslayabilirim.Hayir gec degil! Belki gercekten azda olsa zamani vardi. Olanlari degistirmek icin ufakta olsa bir umut vardi , kimbilir.

No comments:

Post a Comment