Thursday, May 26, 2011

Boyumdan Buyuk Sozler Etmek.....




Kadin- erkek iliskileri……

Peri masali gibi kurulan evlilikler, yeni yuvalar kumdan kaleler gibi birkac dalgada yikiliveriyor gunumuzde. Kadin ya da erkek ayrilik sirasinda ve sonrasinda oylesine canavarlasiyorki; iki tarafta agzindan salyalari akarak saga sola saldirmaya basliyor. Ciftler birbirinin kuyruklarina oylesine basiyorki; iki tarafta etegindeki tum taslari dokmeye basliyor: “ sen cocugunla ilgilenmedin”, “aileme yeterince saygi gostermedin” gibi binlerce sebep esler tarafindan kendilerini toplum onunde, ailelerinin onunde, arkadaslarinin onunde hakli cikarmak icin ortaya suruluyor. Bu sureci en sancili ve travmatik bir sekilde geciren kadin ve erkekten cok “cocuk” oluyor malesef….Cocuk, kimin kimi terk ettigine bakmiyor bile.Cogu zaman anne-baba arasindaki anlasmazligin kendinden kaynaklandigini dusunup, kendi dunyasinda mutlak ve onarilamaz yaralarin olustugu bir surecin icine giriyor. Biz buyukler ne yapiyoruz peki?

 Biz buyukler bu sarsici sureci bir taraftan kabullenmeye calisirken, bir taraftan da ikili savasimiza devam ediyoruz.Canimiz, herseyimiz oldugunu soyledigimiz evlatlarimizi bu surecte gormezden geliyoruz.Sasirtici ama yaptigimizin ne denli yikici oldugunu ancak cocugumuz bir yetiskin oldugunda, kendi hayat arkadasini secme sureci icine girdiginde, onla yaptigimiz konusmalar sirasinda gorebiliyoruz.

Taraflar evliligi bitirme karari aliyorsa, zaten ortada sorun var.Kim kurulmus duzenini kucuk anlamsiz kaprisler icin yikmak isterki? Tabiki hickimse. Iki taraf, bayan ve erkek cogunlukla bosanmanin ardindan kendini sudan cikmis balik gibi hissediyor. Ozellikle cocugun velayetini alan bireyin bir an once kendin toparlamasi, sorumluluklarinin farkina varmasi bu surecin sonunda olmazsa olmazlarindan.Velayeti alan bireyin artik esas bir sorumlulugu ve cocuguyla baslayacagi yeni bir hayat hemen onun yani basinda duruyor.Bireyin tek yapmasi gereken bir an once kendini bu duygusal cemberin, bu yikim cemberinin icinden cikartmasi….

Hırslar, kızgınlıklar zamanla törpüleniyor öfke dolu bakışlar, laf sokmalar, can acıtmak için kıvranmalar hepsi geçiyor zamanla…

Kisacasi herkes hayatina devam ediyor bir sekilde: biz büyükler yaralarımızı sarıp önümüze bakıyoruz, bakabiliyoruz. Bu süreçteasil önemli olan tek şey çocukların nasil ne kadar az hasar göregini dusunmek, bunu saglamak icin yollar bulmaya calismak. Cocuklar hiçbir şeyi unutmuyor, silmiyor beyninden…Olanlar yillar gecsede ilk gunku tazeligiyle hafizalara zincirleniyor.

Zaten hayata 1-0 yenik başlamış cocuga; anne-babanin bu sureci agir bir sekilde yasatmaya hic mi hic hakki yok. Evlenmek, çocuk dünyaya getirmek ve ardından boşanmak son derece doğal. Ancak bunları yaparken hiçbirmizi çocuğumuzun fikrini alma şansına sahip değiliz…En azından evlenme ve onu dünyaya getirme aşamasında. O zaman cocuklara ikiligi anlasmazligimin sucunu yuklemek yerinde bir davranis mi? Hani cocugumuz bizim canimizdi, herseyimizdi.Nerde kaldi bu soylemler?

Bayan ve erkegin bosanma sirasinda cocugu birbirlerine namlu gibi cevirmeye, aralarindaki anlasmazligi cocuga yuklemeye hic mi hic haklari yok. Cocugu birbirlerine namlu gibi cevirmek yerine neden yeni iki hayatin ortak oznesi haline getirmeye calismiyorlar anlamis degilim? Siz ikiniz, birbirinizden sikayet eden, nefret eden sevgili iki es unutmayin o guzel cocugu siz simdi nefret kustuğunuz eski karınız ya da kocanızla sevişerek yaptınız. En azından bunun hatırına susun, birbirinizin ofkesini susturmaya calisin.

Her kadın biraz zalimdir aslında; sadece bunu herzaman belli etmez....




Kadın çabalar.
Kadın koşar..
Kadın yalvarır..
Erkekse olağanda sertliğiyle durur karşısında..
Şiddet gösterir..
Kadın ağlar..
Erkek hakaret eder..
Kadın üzülür..
Sevdiği adamın her sözü kalbine bir ok gibi iner..
Erkek durmaz..
Devam eder..
Bilmez..
Erkeğin bilmediği bir şey daha vardır..
Yaptığı her hata kadının defterine bir çeltikdir..
Kadın her kırıldığında hayali defterine bir not daha düşer..
Her üzüntüde o deftere yeni satırlar eklenir..
Örneğin bir kaç kız toplandığında, defter açılır..
Kısmen..
Çünkü esas notlar her zaman en sona saklanır..
Satırlar süzülür gözyaşları eşliğine..
Nefretler dile gelir..
Boş telkinler eşliğinde..
Sonuçta dönülen nokta yine aynı olur..
O adamdır..
Kadın üzüleceğini bile bile gider o adama..
Başına gelecekleri bile bile tutar elini..
Kırılacağını bile bile sarılır boynuna..
Öper uzun uzun..
Erkek, kendisine verilen gizli bir şansı yine hiçe sayar..
Boş tartışmalarla heba olur geçen zaman..
Kadın yine üzülür..
Yine ağlar..
Ve erkek gider en sonunda..
Kaçar..
Kadın yaşayan ölü olur..
Attığı her adımda hüzün vardır artık..
Zamanla azalsa da içinde kalır hep bir şeyler..


Kaçıp giden erkeklerin geri dönmesi sıkça görülen bir durumdur..
Çünkü erkeklerin hayatı hep bir arayış içindedir..
Tutunacak bir dal aramakla geçer hayatları..
Gözünün önünde olanı değil başkasını arar..
Tüm kapılar kendisine kapandığında eskiler dönüş yapar..
Erkekler birer çocuktur..
En sert, en ciddi duruşun altında bile zayıf bir ruh vardır..
Çok çabuk incinir o..
Belli edilmemesi için şiddete başvurulur..
Sürekli istekler, sürekli engellemeler hep bundandır..
Erkekler sanıldığı kadar güçlü değildir..


Kadın üzüldüğünde kolay kolay silemez yaşananları..
Kadınların en sık başvurduğu beyaz yalandır bu..
Unuttum, boşver vs..
Her ayrıntı bir nottur kadının gizli defterinde..
Her notun bir çıkış zamanı vardır..
İlişkilerde iktidar her zaman kadının elindedir..
Kadın bir süreliğine erkeğe devreder ünvanını..
Erkeğin üstün görünmesi hoşuna gider..
Çocukluğundan beri liderlik kompleksleriyle büyüyen erkek bu ’’geçici’’ ünvanı sürekli sanır..
Kendi küçük egoları yüzünden büyük yaralar açar sevgilinin kalbinde..
Aşkın son, nefretin ilk damlalarını damlatır sevgilinin kalbine..
Erkeğin her hatası kadının içinde saklanır..
Aylar hatta yıllar sonra ortaya çıkmak üzere depolanır beyninde..
Kadın sadece uygun zamanı bekler..
Ölümcül darbe hazırdır..
Hiç beklenmedik bir anda notlar çıkartılır ortaya..
Hatalar bir bir sıralanır..
Defter açılmıştır..
Erkeğin bir zamanlar basit gördüğü şeyler şimdi kabusu olmak üzeredir..
Kırılan kalp tekrar onarılamaz..
Kadının iktidar zamanı gelir..
Erkek gerçekle yüzleşir..

Her kadın biraz zalimdir aslında..
Sadece bunu her zaman belli etmezler..

Sunday, May 22, 2011

An ve Masal

 
Güneşin ve suyun tadıyla 
Uçunca bulutların tarlasına
Orada gece yok
Gece olmuyor uzaklarda

Boynumda gümüş bir kafes
Sadakatsiz bir cariye gibi
Uzanıp kıvrıldım ayın ortasına
O bir dede
Ben bir tanrıça
Günlerce uçtuk alacakaranlıkta

Boynum ince
Kalbim boş
Sürdüm yüzümü ağaçlara
Rüzgâra sürdüm gözlerimi acıyla
Geçtiğim yollar
Ve uçtuğum
O gecesiz gökyüzü
Bulutların tarlasında oturan
Tanrı kadar yorgun
Fısıldadılar:

An ve masal
An ve masal

Bejan Matur
 

Sinema Perdesinden Akilda Kalanlar...



Incir Receli

Ben insanları arabaların camlarına vuran yağmur damlalarına benzetiyorum.Bazen bir damla aşağı doğru kayarken başka bir damlaya karışıp güçlenerek daha hızlı ilerler.Bende sana karıştım aşkım...İnsanlar acımasız ,savurgan hiç birşeyin sonu gelmiyecekmiş gibi davranıyorlar.Bir gün şöförün camı açabileceğini hiç düşünmüyorlar.....Seni Seviyorum... 
..Asil    ucuz    olan    ne   biliyor  musun? ..... bes kurus vermeden savurdugunuz yargilariniz.....



Dokunmayı anlat bana,
Parmak uçlarında atışını yüreğin...
...
Bana "senli" bir masal anlat,
Gökten hiç elma düşmesin sevgili...


Fikrimde tarifsiz gülüşün
Cebimde koca bir "Hoşça"kal...

Piyanist
Bizi yaralarsanız kanamaz mıyız?
Bizi gıdıklarsanız gülmez miyiz?
Bizi zehirlerseniz ölmez miyiz?

Ve bize karşı yanlış davranırsanız,
intikam almaz mıyız?
 Kaybedenler Kulubu



Bazen büyük farklılıklar insanları birbirine daha da yakınlaştırır.
- Geçen cumaya gittim.
-Ne zaman?
- Salı. Ben hep salıları giderim, daha sakin olur.
İnsanın yer yüzünde kendisine en uzak olduğu nokta, kendi sırtıdır aslında.
Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki ?
“Kaybedenlik bir durum, seçim. Yalnızca oturmak ve seyretmek, beklemeyi bilmek. Bunun içinde Heidegger de var, Camus de, Sartre da, Nietzsche de… Bir nevi eylemsizlik, tamamıyla bir bakış açısı; bir şeyi kaybetmekten değil. Dinginlik hali, sakinleşmeyle örtüştüğünü söylemek mümkün. Vazgeçişin tersi çünkü bir kaybeden intihar etmez, ulaşacağı, değer verdiği bir şey yoktur. Değerli olan her şey değer verdiğimiz kadar var. Bir bilgelik arayışı…”
Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız?
Hiç aradığın şeyi bulduğunda, bulduğun şeyin aradığın şey olup olmadığına dönüp baktın mı ?
Kadınlar, seni sen yapan özelliklerine aşık olurlar, sonra da o özellikleri senden almaya çalışırlar.
Yalnızlıkla öyle güzel dalga geçiyordunuz ki; sonraki akşamınınkini de dinleyeyim ondan sonra yaparım, dedim. Farkında olmadan baktım ki, sürekli sizin programı bekler oldum. Beklerken de bir baktım ölmeyi unutmuşum.
- Nasılsın?
-Standart.
- Üff eski sevgilimi hatırladım ya.
  -Hangisini?
- Ya,işte onu! Hatırlayamadım.
Cevabı olmayan herhangi bir şeyin sorusu da olmaz zaten sayın dinleyen. Sorular sadece cevabı duymak isteğiyle var olurlar.

Bir kürenin üzerinde yapılan bütün yolculuklar, aslında yalnızca başlangıç noktasına yaklaşmaya yarar.
Rutine dönüşen her şey, sıkıcıdır aslında. Ya bu yüzden komşunun bahçesindeki çimen bize hep daha yeşil gelir, her zaman.
Aşık olmak anlık bir şey. Birden her şeyin çok parlak göründüğü, birden en pastel renklerin bile ısınmaya başladığı, birden tüm yemeklerin, çok daha lezzetli olduğu bir an bu.
Ask Tesadufleri Sever



Aşk tesadüfleri sever
Kader ayrılıkları 
Yıllar geçmeyi sever 
İnsan aramayı 
Güller açmayı sever 
Zaman soldurmayı 
Eller birleşmeyi sever 
Yollar ayrılmayı 
Herkes geçmişi öder 
Bir yol ayrımında 
Başlamak istersen 
Yeni bir hayata 
Gölgeni yedek 
Bırak ardında 
Hayat tekrarları sever 
Kuşlar dalları sever
Kanatlarsa uçmayı.


Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan senin kaderindir. Bazen bir ömür ararsın, bulunmaz...
Bir çerçeve gibidir hayat. Bazen dışına çıkamayacağın anlar olur;ama önemli olan çerçeveye koyduğumuz resimdir.
Bize senin için çok önemli olan kaybettiğin bir şeyi tek kelimeyle söyle.
İstanbul başkasının çocuğu gibidir. Gülünce seversin, ağlayınca bırakıp kaçmak istersin…

The Godfather(Baba)


 Dostluk ve para zeytinyağı ve su gibidir. 
Ailesiyle vakit geçirmeyen adam gerçek bir ‘adam’ değildir.
Para silahtır ama siyaset, tetiği ne zaman çekeceğini bilmektir.
En zengin insan, en güçlü arkadaşlara sahip olan insandır.
Düşmanlarından nefret etme bu senin yargılama yetini etkiler.
Hayatta kesin olan tek bir şey varsa,eğer tarih bize bir şey anlatabildiyse,bu herkesi öldürebileceğindir.
Friendship is everything. Friendship is more than talent. It is more than government.It is almost the equal of family. Never forget that.
Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir.
(Don Corleone) - Eli çantalı bir hırsız [avukat] eli silahlı bir hırsızdan daha çok çalar.
The Kite Runner(Ucurtma Avcisi)



Tek bir günah var, o da hırsızlık. Diğer tüm günahlar, hırsızlığın farklı versiyonlarıdır. Örneğin yalan söylersen başkasının doğruyu bilme hakkını çalarsın…
Artık Baba ‘ nın yanıldığını görebiliyorum ; bir Allah var . Her zaman da vardı . O ‘ nu burada , bu umutsuz , yılgın koridordaki insanların gözlerinde görebiliyorum . Burası Allah ‘ ın gerçek evi ; O’nu kaybedenler O’nu yine burada bulabilir – göz kamaştırıcı ışıkları , göğe yükselen minareleriyle o beyaz camide değil . Allah var , olmalı . Şimdi dua edecek O’na yakaracağım ; bunca yıldır O’nu ihmal ettiğim , yalan söylediğim , hiçbir cezaya uğramadan , özgürce günah işlediğim için…Birde O’na , bunca zaman görmezden gelip şimdi sıkışınca , sırf ihtiyaçtan başvurduğum için bağışlamasını isteyeceğim . Kitabın söylediği kadar merhametli , verici rahim olduğu için O’na yalvardığımı açıklayacağım….Yeter ki duamı kabul etsin , şu tek arzumu yerine getirsin : Hasan ‘ ın kanı ellerime bulaştı ; oğlunun kanının da bulaşmaması için Sana yalvarıyorum .

Titanik(Titanic)


Müzikle birlikte boğulacağız ; burası kesin birinci sınıf..
Fareler ne tarafa kaçıyorsa doğru yön o taraftır.
Changeling(Sahtekar)



-Akli sağlığım tamamen yerinde. Onlara da açıklayacağım bunu.

-Biliyorum. Ama ne kadar akıllı davranmaya çalışırsan o kadar deli görünürsün. Çok gülüyorsan sanrılar görüp, histeriden müzdaripsindir. Gülmüyorsan depresyondasındır. Arada kalırsan duygusal olarak gelişmemişsindir.

Yenik Serce'den...


''ışığın'' diyordu: kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum; karanlık kördü ve acımasız... ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı; kanatlarımı kanatmaktan geliyorum...


o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı. sonra da çift çıkardık; kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! o kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı, insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!

kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda... avurtlarına çarpan kar taneleri, gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi... erirdi... biz yan yana, yana yana... yana yana!

o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı...



Yenik serçe'den

Güçlü olmak artık beni yoruyor Olric







Gunes henuz batti bu kucuk sehirde Olric ile birlikte.
                                                                                                     
 Güçlü olmak artık beni yoruyor olric
herkese karşı dimdik olmak...
arkasında durmak attığım her adımın yoruyor...
Ki buralarda bilmem hangi uykunun hangi köşesinde…
beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı

uyan olric ... doğrul... ..........seni bekliyor.....
düş değil gerçek
..............seni bekliyor...

yanımdaymışsın yalanına kendimi kandırırken
derdin tam orta yerine düştüğümün farkında değildim elbet
kimseye arka bahçelerimden geçen katarların ağırlığını duyurmadım
duymayın da artık beni...

bir yerlerde hep yanlış yapmanın telaşlı kıpırtısını yaşıyorken...
o yanlışın artık sonsuza dek düzeltilemeyeceğini bilmenin
kıstırılmışlığı ile
pusuyorum bazen....
uzun süre gecelere küsüyorum...
uzun süre kendime küsüyorum...
uzun süre kaleme...kağıda küsüyorum...hayata küsüyorum

denizin en sığ yerinden başladık yol almaya olric
şimdi kara görünmüyor gerimizde…

bugün mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa olric
en iyi kendime yazarım ben...
`kış´ dedim, `henüz gitmek için hazırlık yapmıyor´...
hala (d)üşüyorum...(mart)

sen acıyı biriktirmeyi seversin olric…
sen biriktirmeyi seversin....hadi devam et şimdi …kuru yaprakları...
deniz taşlarını… gözyaşını… sorulamamış soruları …
senden kalan sesleri… yaşanamamış paylaşılmışlıkları…
birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü…
ve özlemi biriktirmeye…

siyah dedim en güzel taşıdığım renk...
ve herkesin üzerinden akan renk...
şimdi bunca karanlığın üstüne oturup bir mektup yazmalı ilkbahara
ve yaz´a
`hadi renklerini topla da gel´ demeli...
Sen de sıcağı pek sevmezsin olric…
güz´ü severdin sende…son baharı severdin
bu yüzden mi hep sonbaharlarda sevdik biz…

sonbahar gibi hep kaynayan bir neşeyle savrulurdun hayatın içinde
yaprak yaprak… yön seçmeden…
Ben yüzüme kondurduğum hüzünle boyardım her şeyi…
sen hazan yüzlüm olurdun olric…

Yağmur da başladı olric… Rüzgarın en delisi beni buluyor yine…
O an, `dünyayı karış karış dolaşsam´ diyorum kendime...
Gülümsüyorsun...
ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm…
ki gözlerin hep güler(di) senin…
şimdi Dünyayı karışlamayı unutuyorum gözlerinde...

martıları da seversin sen olric…Gülümsüyorsun yine..
Ne de çok yakışıyor gözlerine tebessüm…
Oysa ben bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıkmıştım
sokağa...
martılar dolan gözlerinde yitiverdim...

yağmur hızlandı…rüzgar da... `kış´ dedim, `çok azimli.´
Beni hırpalamak istiyor…
az mı hırpalandım ben olric…
kapıyı vurup çıkışlarımın kar´ı dondurmadı mı beni…
daha bir buza kesmedi mi içim…
dönüşlerimdeki mora kesmiş parmaklarımı hissetmeyişim
ve yüzümde donmuş gözyaşları mı ısıtmaya çalışırken sende hep
dondun ...
ama ellerimde ki mektupları göremedin olric…
`Onları şimdi adreslerine doğru fırlatıyorum´ dedim…
Rüzgarın yağmurun önüne savurdum bir bir... Uçtular ıslanarak....
bugün kendime mektuplarımı postalamak için çıktım sokağa…
ben de takıldım köşelerine…
biliyorsun ya En güzeli senin hiç gitmeyeceğini bilmek (di) olric...

çekilip içimin kuytularına her ne varsa birikmiş içeride
dökmek var aklımda yeni mektup sayfalarına…
tut beni olric… beni her şeye rağmen tut…
yoksa karanlıklarda yok olacağım…

Ki Aşk; acıtan… kanayan yaranın yanında gözlerinin özlemi…
göz yaşlarımızın tuzlu tadı…karanlığın gölgesinin ayak izi …
belki sen… belki ben…belki biz olamayışımız…
belki aşk´ın korkuya galip gelemediği meydan…
Ki aşk hep sahip olduğum da hiç fark edemediğim olric!...

Belki ben etiketimi serseri mayın yapıştırmışlığımdan…
belki korkusuzluğumdan bir o kadar adam gibi oluşumdan…
belki de sivri topuk giyip salınamayışımdan böyleyim…
içimde ki güç uzun zamandır beni havalandıramayacak kadar ışıksız…
kanatlarımsa hiç olmadı melek değilim…yada var…
olsam olsam şeytan…ama şeytanda bir melek di değil mi ...
kullanma kılavuzum yok sorun beklide bu olric…
yanıldığım bir gerçek

Önce bir şeyleri resmetmenin zorluğunu fark ettim...
Sen ki resmedilemeyecek kadar gizlere bürünmüşsün..
ne kadar kazısam hep pentimento olric..!.
İçimin saklısına böyle bitimsiz bir acı yerleşmişken nasıl söylemeli…
kime ne anlatmalı… kimden ummalı bir çıkış...
ki Yusuf çık o kuyudan çığlıklarıyla ürperirken ruhum…
Olmayacağını bile bile...
seni inadına kirletmeyen…seni büyüten…
seni allayan pullayan…
seni bir başka raftan alıp bir başka rafa koyan
ve bir türlü en uygun mekanı bulamayan…
sana ki hiçbir mekanı yakıştıramayan aşk´tı

Ben…Aşk belki... diyerek çıktım yola…
Aşk belki… her bitenle başlayandı…
Başlayamadım olric!...

aşk dediğim benden doğandı...
gidişimin en büyük nedeni Uzaklarına çekilip… uzaklarından bakmak…
seni yeniden doğurmaktı…
Kim bilirdi ki gitmeye karar verenin…
gitmek için hangi sözün ardına gizlendiğini?
Dönmek için elbet gitmek gerekir ama sen fazla açıldın kıyından…
Çek kürekleri olric... çek kürekleri ...
biliyorsun ki ne kadar çeksen asla kıyılara ulaşamayacağız!

Kış yüklenmişken beyaz dallarına ağaçların..
ocak´tı şubat´tı en son mart´tı…
Kış ağırlığını taşıtıyorken kalplere… buza kestiriyorken yürekleri…
bana dönük adımlarının yavaşlaması
havanın soğukluğundadır kandırmacasındayım…
Oysa ağırlığı veren…
içimdeki Hüznün çığlığında ellerimi sıkışımla avuçlarıma dolan kan…
acısıyla burkulan yüzümdeki göz yaşları…
ve hiç bitmeyeceğini düşündüğüm karanlığın orta yeri...

Eğer yeniden gelseydim hayata deyip kalakalıyorum…
"Eğer yeniden gelme şansım olsaydı hayata...
tüm hatalarımı yeniden yaşardım" diyen şairin
dibe vurmuş umutsuzluğuyla karşı karşıyayım…
Bir daha dönemeyecek olmak... bir daha başlayamayacak olmak...
bir daha gelmeyecek olmak…bir dahası olmayacak olric...
bir dahası hiç olmayacak ...

En keskin can alıcı virajlarını takipteyim şimdi dönülesi yolların...
Kış hâlâ duruyor olduğu yerde... Ben duruyorum…
sen yanımdan hızla geçiyorsun uzaklara ….
Oysa bilmiyorsun ben Uzaklara yollanacak bir mektubu taşıyorum içimde…
Yazılanlar çoktan yazıldı... yaşandı ve bitti olric...
yazılanlar çoktan yazıldı bitti...
asla yinelemeyeceğiz bir daha!

Nereye gitsem yabancıyım…
ve yabancı dediğim güz hep başka…hazan başka…
Havada dolanan yağmur yüklü bulutun tadı başka…
yeşiline aldandığım sonbaharda solan yaprağın izi başka…
bilmiyorsun…
kaç gece intihar sehpalarına kendim vurdum tekmeyi
kaç gece giyotin altında kesildim
kaç gece namludan baktım dolunaya…
kaç gece senden bittim…uçurumundan düştüm kaç kere bilmiyorsun olric…

seni aramıyorum uzun zamandır…seni bulmuyorum…
seni yabancılaştığım… kaybettiğim …
bulamadığım kendimde bile aramıyorum …
ki bulduğum yerde yitirme kesinliği karşımda apaçık duruyor…
bile bile sokuyor kendini akrep…
bile bile gizli ölümlere mezar kazıyorum…
boğazıma dayalı bıçağın sancısı kanadıkça biraz daha ölüyorum…
bundan sonrası hissizlik… ötesi ise silikleşecek…
sus olric…
sus sonsuza kadar… ne sesini duymak istiyorum ne sessizliğini...
hiç bilmedin içimde kanayan sancının derinliğini

Artık hiçbir şeyine dönmeyeceğim gözlerimin ışıltısı sönmüş yüzümü
Ki seni her sabah suskunluğumla bıraksaydım
bu kadar yok olmayacak bu kadar tiz´leşmeyecektin…
yürek atışlarının "dursun artık" istemiyle bakakalacaksın…
nafile... nafile...
bir kere başladın mı artık "bitmek" denen kayboluyor…
sürekli başlıyorsun…
sürekli ardı ardına bağlanmış ip gibi asılı kalıyorsun zamana…
dursa ne çıkar… başladı ve bitmeyecek…sadece yön değiştirecek…
görüntü değiştirecek…isim değiştirecek…renk... mekan... dil...
ama bitmeyecek hiç olric…
ki her şeye bir sözleri var olric…
ben ne kadar her şeye susuyorsam
onlar o kadar her şeye çok tanıdıkmış gibi görünüyorlar…

kim olric kim ….
kim sendeki senden ...başka bir sen oluşturmadan
seni kabul etmeyi ...ta baştan kendine söylemiş
ta baştan göze alabilmişti ki…

kışın dondurucu soğuğu kadar dayanılmazdı zaman…
kitap raflarına kafamı gömüp aradığım asıl bulmak istediğimdi…
aradığım neydi olric…

kış ki önümü kesmeyi sevdi hep…
ama ben kış´a inat bir cümleyle açtım yolları bildin hep!...
ahh işte…
"hep olmayacakları mı ister insan… hep olmayacağa mı yönlendirir
yoksa olayları"
içimdekiler eylül dansından geri kalanlar ver elini olric…
aşk´ın bizi bıraktığı sahilden başlayıp bırakalım içimizdeki
tüm gereksiz cam kırıklarını…

ben elime bez bebeğimi alıp oturayım cam pervazlarında…
ben uçurayım uçurtmamı…sen bilyelerini yuvarla yokuş aşağı
ver elini olric..
"her şey güzel olacak …buda geçecek…
sen güçlüsün" diye diye yolu yarıladık bak!...

Az´ım olric...azımsanıyorum...azım sanıyorum!...
gidip bir köşede biriktirme zamanım geldide geçti bile…
ki az zamanda ne şiirler biriktirmiştim içimde…
sen şiirleri bilir misin olric? Ben bildiğini bilirim…
yorgunluğumun kimsesizliğinde titrediğin her gece …
olric bir tek sendin omzunda dinlendiğim...
Sen ile ben olric…
öğrenmeliydik yalnızlığın kaç bucak olduğunu...
ve bir ve iki ve üç olric…dönüş yok…
Sen ve ben…tükendiğinde yittiğinde her şey "yaşandı bitti"
diyebilecek gücü şimdiden toplamalıydık…
Geç mi kaldık? Olric…
Geç kaldığımızı anlamak için bile mi çok geç kaldık yoksa
Doğruya…
ne varsa beklenen.. arası kapatılamayacak mesafelerce geç kaldık…
Bitmek varsa eğer… geçmişi ak sayfalara kaydedecek …
silmeyecek beyaza boyayacak zaman bitti olric...

Bir an da… hiç olmayacak bir zamanda…
nedir bu kalabalık bu kurtlar sofrası? Ellerinde pankartlar…
`Aşk bir ihtilâldir!´ – `Aşk bir başkalaşımdır!´ –

`Aşk bir yitiştir!´ – Aşk bir ihanettir!
Semender ateşiyle etrafımı sarmışlar elini uzat olric…
uzat elini... ben kendi ihtilâlimden endişeliyim…..
ben her dokunduğumu inciten…
ben her uzandığımı yok edecek bir felaket kadar felaket!

Aşk belki… ağlamaktır...ağladıkça anlarsın…anladıkça ağlarsın…
Nasıl da eritir göz yaşı insanı…Gel seninle bir daha ağlayalım …
Yaşanmışlara… yaşanmamışlara… bir de hiç yaşanamayacaklara
Ağlamak güzeldir olric… ağlamak ki yüreğin temizlik eylemi derler…
Ama bilmezmisin cam kırıkları temizlenmiyor olric!

Her gün bir şeyler değişiyor…
ardımda Bıraktığım hiçbir şeyin bıraktığım gibi kalmadığını biliyorum…
kendimin bile o küçük şehirdeki gibi olmadığını bilmek
her defasında içimi bir parça daha acıtıyor…
kalan sadece benden ufak tefek parçalar…
çocukluğumu gömmüşüm o şehre…küçük mutluluklarımı...
zamansa inadına tepeleyip geçiyor her şeyi…
beni… seni… anıların her anını...
zaman ilerledikçe silineceğine netleşiyor geçmiş…
satır araları canlanıveriyor
isimler yüz hatlarına bürünüp çıkıyorlar karşıma…
Ne desem az… ne desem çok…
ne desem boş…ne desem yersiz ve yetersiz
Aşk´ına vurdum başımı… iflah olmam…BEN ADAM OLMAM…
ne kadar su verirsen ver…artık susuzluğumu gideremezsin
ne kadar ışık tutarsan tut… artık karanlığımı ışıtamazsın
içimde hiç dinmeyen bir fısıltı olarak kalacaksın
olric!... seni kaybetmek bir daha bulamamak demekti…
geç anladım!

Şimdi gölgemize gitmeleri yerleştirip `uzak´ dedikleri yeri
hedefleyelim gel seninle Olric...

seninle konuşmalıydım olric
çok çok önceleri ilk karşılaştığımda…kırılmamışken…incinmemişken..
henüz bu kadar yorulmamışken…
şimdi ne kadar konuşsam gözlerindeki o pus hiç gitmiyor...
hiç gitmeyecek... anlıyorum…
Neden bu kadar üzgün suskunluğuna anlatıyordun acını?
neden hep denizin karşısına … aynı yalnızlığın içinde kayboluyordun?
neden hep susuyordun?
neden hep susuyorduk?
neden hep...
seninle konuşmalıydım olric
ne kadar da benden olduğunu anlatmalıydım….
kendini artık dinlemek zorunda olduğunu bir şekilde anlatmalıydım sana
boş boş baktığın kalabalıklardan değil… kendinden medet...
o...benim evet... yani sen
ben olric, sen olric...

seninle konuşmalıydım olric
zaman aktı geçti yanından… durdun hep…bir şeyler geçip giderken
senden çok şey alıp götürdüğünü bile bile durdun…
sevgililer hep gider olric...biz kalırız artakalan onlardan
ve bize bıraktıkları cam kırıkları...

bir gün yarın diye bir şey olmayacak olric…
yarın´ımız bize varmadan ne mümkünse ya yapmalıyız beraberce
yada ölmeliyiz olric…ya tut elimden..yada bırak ölelim…
ki rüyalarım kabusa dönüşüp bizi kirletiyor olric…

Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma olric...
Düşlerin en güzelini en güzel yapan… senin duruşun...
bakışın... ve suskunluğundu.
Kendine "Yüzünü dökme küçük kız" dedirtecek kadar hazandın..
Söylesene olric bu defa susma ...Bir dahası olur mu düşlerin?
Şimdi Al yalnızlığımı ört üzerine olric...
Belki o vakit bırakıp her şeyi…
gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden…
evet korkularla inançsızlıklarla…kırılmışlıklarla…karşı karşıyayız…
ama bil ki korkular ille de sebepli olric...
"Sevdiğini incitir insan" diyenleri haklı çıkaracak kadar acıyla
yanışım.
Ne ekersen onu biçersin diyen rüzgarım sonrasındaki fırtınalarım…
Bir şiire vurulup da hiçbir şiir olamayışım...
ve nerede… nasıl…
ne zaman sonlanacağını artık pek de umursamadığım…
bilemediğim hayatım…
Hepsi bir "yaşandı bitti" noktasının etrafında dolanıyor…
nokta gelip koyuyor sonunu…
hadi durma Al yalnızlığımı ört üzerine olric...

Duruyorum...susuyorum...
uzun zamandır... Birgün´ü bekliyorum sanırım…
bir gün her şey iyileşecek deyip
içimde Öyle büyük fırtınalar biriktiriyorum ki…
o fırtınaların her birinde "okkalı küfürler" çığlığıma kapılıp
kayboluyor...
Yutuluyorum olric…
doğru olanı yapmak her zaman mutlu etmiyor olric...
Mutlu olmak adına tüm düşüncelerimi bir kenara bırakma arzusuyla
yırtarken yazılmışları... yaşanmışlıkları ki ben mutluydum olric..
mutluyduk..mutluymuşum…biliyorum ki artık…

kendi istemedi mi gelmeyecek mutluluğum…
sahip olmayacak hayatımıza olric..
işte bu yüzden al yalnızlığımı ört üzerine…
Al yalnızlığımı olric.

Giderken hiç gitmeyen… kaçarken hep beni izleyen…
her adreste karşıma çıkan sensin olric...
Bak yağmur yağıyor yine… üstelik gri….
Bu aralar yağmurların rengi hep gri...
Sen… yağmur ve bir bardak demli çay...
birbirinize ne de çok yakışıyorsunuz…
sen çayı çok seversin olric…yağmuru da ben…
sensiz çay ısıtmıyor içimi olric…
bilmiyorsun ki
"koca bir ömrü harcamak" dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim
ben...

seni özlüyorum…yağmur içimde …hep seni özlüyorum olric...
bul beni!
Çek çıkar düştüğüm kuyudan…
ki biliyorsun ben var halimle yok olma çabasındayım…
nefes aldığın her anı hayata döndürememenin telaşındayım..
yazıyorum olric…okuya okuya bul beni…
ne imla..ne satır arası... ne paragraf..
boşluk yok olric...dopdoluyum...
Buralarda kalakaldım olric...
bir o kadar durgun…Öyle bir şey işte...
görüyorum ki Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor…
zaman durmuyor insanlar durmuyor Rüzgar esiyor yine…sular akıyor…
saat inadına tik tak...akşam oluyor… sabah oluyor…
ağaçlar bir döküyor yapraklarını bir çiçek açıyor...
ben hariç Hiçbir şey kalakalmıyor olric...

Hüzne bulanmadan yaşanmıyor ki olric...
İlk açılan yaranın bir daha kapanmayacağını…
ilk kopan fırtınanın ömür boyu dinmeyeceğini…
hep ilk olanın ne varsa aniden değiştirivereceğini
nereden bilebilirdin ki olric...
Şehirler değiştiriyorum…olric…
"içimden şehirler geçiyor sen her durakda duruyor inmiyorsun"lara
takılıp kalıyorum…
Şehirler değişiyor olric… ben değişiyorum…
değiştikçe kanıyorum…
dünya da değişiyor ya...
Bir… yaşanmışlıklar olduğu gibi duruyor işte...
"Sen yok desen de...ay dolunay işte..."

ve ben vazgeçip her şeyden
hayatlardan bir gölge gibi çekiliyorum uzaklara...

Oguz Atay/ Tutunamayanlar

Wednesday, May 18, 2011

Bir Eşi Olmalı İnsanın

Bir Eşi Olmalı İnsanın!                                       

Bakarken yüreğinin kabardığı,
Gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı…
Aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp,
Şükürler etmeli Yaradana.
Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp,
Usulca dokunmalı yüzüne.

Bir eşi olmalı insanın!

Varlığını hissedebilmek için.
Parmakları titremeli, incitirim korkusuyla.
Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü…
Kramplar girmeli midesine,
Onsuzluk aklına geldikçe!

Bir eşi olmalı insanın!

Rüzgar O’nun kokusunu getirmeli,
Yağmur O’nun sesini.
Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için.
Akşam O’nu görecek diye, pırpır etmeli yüreği.
Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi.
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi.
Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli.
Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.

Bir eşi olmalı insanın!

Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini,
Tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu…
Güven duymalı, her şeyiyle.
Başını göğsüne koyup huzurla uyuyabilmeli,
Tüm düşüncelerinden arınmış olarak.
Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı…
Şımarabilmeli yanında.
Kıskanılmalı zaman zaman da…

Bir eşi olmalı insanın!

Sabah yolcularken işine, içi acımalı,
Daha yollarken özlemeye başlamalı.
Seni şimdiden özledim!!

Bir eşi olmalı insanın!

Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla.
Gözleri yollarda kalmalı
Ve kapıyı çalmadan açmalı…
Aşkla karşılamalı,
Hasretle sarılmalı boynuna,
Özlemle koklayıp öpmeli,
Yıllarca uzak kalmışçasına!
 
Bir eşi olmalı insanın!

Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın,
Bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında.
Verdiği hiçbir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı,
Daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli.

Bir eşi olmalı insanın!

Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı…
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf !
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim..

Can Yucel

Sunday, May 15, 2011

NATURE VS. NURTURE

"
The nature versus nurture issue has been around for ages, and scholars have still not concluded which of the two has a greater effect on a person. Nature, referring to heredity, and the nurture, referring to the environment, are two very reasonable explanations to why we are the people we are today. This debate over whether nature or nurture has a bigger effect on us has been argued and supported very well for both sides. Each side stresses very important details and good explanations for why nature, or nurture, controls how we develop. Experimentation and research has been conducted on these two sides, and each is supported with good theories as to why nature or nurture is the important influence on us.

Nature is believed to be what determines our personalities, looks, and other things because it's all genetically passed down. Any matter concerning traits relies upon the concept of inborn biology. Many American parents believe that any bad trait that their child has obtained is because of bad parenting, but it may be more a matter of biology, and genes that run through the family. It has been concluded that a newborn doesn’t have a blank slate of personality, but does have a set of inherited traits. Tests have been done at the University of Wisconsin to show that temperaments of an infant are influenced more by biology than experiences with their siblings.
In a way, our nature is our genetic gift, which gives us physical traits such as hair color, eye color, and form of the body. It does also determine the kinds of emotions and motivations we will experience, which can be endless. Any new emotion is not possible to experience unless there is change to our genetic material. So in a way, genes give us certain traits or behavior characteristics; but it’s all a matter of whether or not we carry out our certain inherited qualities. And our environment (nurture) can sometimes make that choice for us.
The other side of the debate claims that nurture is the cause to our behavior as well as characteristics. Even though genes are what give us that certain spunk to our personality, the environment has the power to alter it and make us into the exact opposite, as some say. Even the way that certain children are brought up can change how they turn out.
One comparison of how much the environment affects a child's development was done on tomatoes. Tomato seeds have certain genes in them, but what they grow into will be the same no matter what, and because of those genes in each seed, one may be destined to grow better than others. But if random seeds with different genes were split up into two groups, with different environments, it is likely that the quality of the tomato would differ. One group would have all the benefits to help them grow better, such as water, sunlight, good soil, and extra care. Whereas group two would be given bad soil, not enough sunlight and water, and no extra care. These differences in their environment would definitely change the outcome of the tomatoes because group one would turn out a lot better than those in group two. It's a matter of what kind of influence they receive to turn out a certain way. "Bad soil" can alter how something may develop, such as humans.
Different ethnicities have different expectations of how their child is to perform in school. We are perfect examples of the tomatoes because we all aren’t in bad soil, but some of us have higher expectations and environments, so we turn out differently than others. Asian families have higher expectations of their children when it comes to schoolwork. They are automatically expected to do well and excel academically at everything. This higher rate of expectations, and their environment with their parents, ultimately may lead to higher success for them in the near future. The way that Asian kids can be more successful, or even less because of all the pushing that they receive, is different from how other children turn out due to lower standards expected.
Along with having standards set for us in our environment, family surroundings can also affect a child. The family a child comes from is crucial to their development, thus, giving the nurture argument another reason why environment is important. Some authors know this, such as one who wrote this statement: "Children who grow up in a household with only one biological parent are worse off, on average, than children who grow up in a household with both of their biological parents, regardless of the parents' race or educational background, regardless of whether the parents are married when the child is born, and regardless of whether the resident parent remarries."
As our nature is a type of genetic endowment, nurture is the experience we have during our lifetime. But it's a little different from a regular experience because it resonates with our motivations and emotions, and acts like our inner eye. This draws us to certain experiences and ignores others that occur. Society is the influence in our environment that may tell us to act a certain way, but if our inner eye does not motivate us to act that way, we most likely will not. It can control and motivate us to act how society wants us to.
Nature and nurture are tied in together in ways that many of us do not see, and it's an ongoing confusion as to which one creates a person's personality, looks, etc. I have an eclectic view and say that nature and nurture are both important influences to a person as they are developing their traits. Our genes are important because what we have inherited is essentially the basis of what kind of person we are, but the environment can alter and develop a person even more.
Twin studies have been made to determine whether hereditary is the leading factor, or if it’s the environment. The results have shown that it's basically an even amount of influence on a person. The twins shared common interest in spicy food, struggled in math, while playing sports, and have similarities in temperament, tempo, and ways of doing things. The differences that they showed were in their working habits, and thoughts; whereas one brother was liberal, the other was very traditional. They had similarities due to heredity, but they did have differences because they grew up in two very different environments. They had their share of common things, as well as differences.
Nature and nurture are both important to acquiring or altering traits in a person. One or the other doesn't work dominate; there needs to be both heredity and environment to answer this long debate.
It seems that this battle between nature and nurture will go on forever because both sides can be easily backed up with supporting information as to which is more important. Some psychologists agree that nature and nurture are both major influences to the development of behavior. Psychologist Robert Plomin said, "…. But the genetic influence on traits and behaviors is only partial: Genetics account, on average, for half of the variance of most traits. That means the environment accounts for the rest." We receive genes from our family, but our environment and nurturing can alter that if strong enough, as an influence. Whether we notice it or not, nature and nurture are mixed in with each other, influencing traits of everyone.
Society is made up of genetic beings, and it formed because people have a genetic impulse to group together. If you were to be away from a group, and feel loneliness, that is a genetic behavior, as are all emotions. Culture is also an expression of our common trend as individuals. So it is safe to say that society, at a certain level, is a complex genetic creature, which sends messages to the other individuals, which are also in part genetic. It shows that nature can influence nurture, and vice versa, because an inherited behavior can change as time progresses. "… it is a fallacy to believe that any behavior that is genetically inherited cannot be modified over a lifetime."
Nurture has a larger effect on us than does nature. Nurture is the characteristic builder that we gain as we grow up. It is what defines our nature and makes us who we are. Nurture cultivates our nature, and it is the main regulator of our being. "

Bibliography

Saturday, May 7, 2011

Kisa Corap Modasi

 Cocukluk yillarim aklima geldi birden.O yillarda: annem giydigim her ayakkabinin uzerine dantelli corap giydirmeyi bir gelenek haline getirmisti. Nerden bile bilirdiki simdilerdeki modaninda bu sekilde sekillenecegini. Bakalim el kizi bu coraplari nasil giyiyor:








Kisa corap nasil giyilir in sonuna gelirken en azindan birkacinizin "Kesin denicyem" dedigini varsayiyorum.

"O Kadin" 'in Ardindan...








Izlenen "O Kadin" filminin ardindan, acaba ayni senaryoda Yesim in hissettiklerini ben yazacak olsam, nasil yazarim diye dusundum bir an icin. Ve yazmaya basladim....




 ....Ne beklediğimi bilmeden, icinde bulundugum duzende hep daha iyi olmak icin yıllarca  bekledim.Sanki hayatımın yönü hic degismeyecek, o an hic gelmeyecekmis gibi...Kendime avuttum sadece!Evet yillarca avuttum kendimi! Bazen kendi kendime "Acaba yurudugum yolda karsima cikar mi?" diye sordum.Her yeni gune uyanisimda "Evet, bugun benim gunum olmali." dedim. Her yeni yil baslangicinda "Bu yil benim yilim olacak" dedim. Kendimi oylesine guclu bir koruma cemberi icine almistimki, cemberin disina cikmamak icin o kadar cok direndim. Aklim bana "Bugun olmadi.Ama yarin mutlaka." dedi; "Sadece bekle". Biliyordum aslinda kalbimin derinliklerinden bir fisiltinin geldigini.Ben ona yillarca kulak asmadim. Beklemeyi, yillarca beklemeyi tercih ettim.

Bazen yeni baslangiclar yapmaya calistim. Ama herseferinde yaptigim yanlislar, yasadigim hayal kirikliklari gozumun onunde belirdi . Tek duzenli birlikteligimin oldugu hayata bile mesafe koydum, koymak zorunda hissettim kendimi. Korkularimi saklamali, sonuna kadar direnmeliydim. Tekrar mutsuz olmayi, aci cekmeyi nasil goze alabilirdim ki? Neler hissettigimi an be an hatirliyordum ne zaman acaba yeniden mi desem. Hayal kirikliklarina, gecmise takilmis, kalmistim.Taki o an gelene kadar.

Gecmisi unutur olmaya baslamistim her gozgoze gelisimizde; her karsilasmamizda; her kacamak bakista... Bu tatli zamanlar tabiki o kadar uzun surmedi. Kendi kendime "Neden? Neden?" diye sormaya basladim. Baslarda sorulari cevaplamaktan kactim, bazen baheneler buldum. Ama sonunda yine pes ettim." Neden yolunu bekliyorsun?" diye bir soru yankilanip duruyordu icimde. Kendime yarattigim o cemberi kirma zamani gelmisti. Istemiyordum halbuki, kacmak icinde her yolu denemistim.Nafile!Her cabam bosa cikti. 

Bir gun o soruyu sormaya karar verdim. Soru soran bugune kadar hic ben olmamistim.Zordu, hemde cok zor. Karar vermistim bir kere. Bir sekilde cozulmeliydi hersey. Aldigim cevaptan sonra anladim kacamak bakislarin, karsilasmalarin en guzel zamanlar oldugunu, Hic cevaplanmasi gereken soru yoktu.Sadece o an vardi yasanan...Anin bana suprizleri vardi zaman zaman....

Ama ben o anlari yasamamayi istememistim. Istememeyi tercih etmistim.Nasil aldigim cevaptan sonra "o"na kizabilirdimki! ne yazikki bu benim tercihimdi, benim kaybedisimdi....

Tuesday, May 3, 2011

From Constructivism and the Crisis in U.S. Science Education: An Essay Review



Where Berube identifies constructivism as an outgrowth of the progressive movement, she claims that constructivism “is fraught with controversy and disagreement among educators the world over, but it serves as a valid, highly effective model for educating the nation’s children” (p.9). This is an intriguing claim.
A reader might wonder why something that is a valid and effective basis for education would be so fraught with controversy and disagreement the world over. One reading here is that whilst educators the world over are still vigorously arguing the case for and against constructivism, Berube already knows what the outcome of such a debate should be. Another possible reading is that in the wider international context (“among educators the world over”) there is “controversy and disagreement”, whereas "here" (in the U.S., where we are only concerned with “the [this, U.S.] nation’s children”) we know it to be “valid” and “highly effective.” I doubt that such personal or national arrogance was intended (despite my earlier comments on the inward-looking nature of the book), but Berube moves on without clarifying for readers why there should be such a contrast between the clear merits of constructivism and the divided state of opinion on the matter.

The reader who already knows something about the topic may deduce instead that this paradox derives from the undefined use of the term “constructivism,” which means so many things to different people. So constructivism is widely used as a blanket term for certain approaches to social inquiry that are “interpretative” and recognise the products of research as human constructions, often co-constructions of the researcher and the researched (Beld, 1994). Those of a more positivist bent, would wish to exclude such enquiry from being considered “real” research. If (these types of) constructivists argue that all research results (i.e., including in the natural sciences) are, in a sense, subjectively constructed by the researchers—as indeed some of them do—then this indeed leads to a certain amount of “controversy and disagreement.” Yet within science education internationally, constructivism is generally understood as the basis of a research programme which has driven a great deal of work exploring the nature of student learning and thinking in science over several decades (Taber, 2009d). Indeed, it is some time since it was suggested that its basic ideas are now so
widely accepted that it has become somewhat passé (Solomon, 1994). The constructivist research programme was initiated over a period at the end of the 1970s and the early 1980s by a series of seminal studies (e.g. Driver & Easley, 1978; Driver & Erickson, 1983; Gilbert, Osborne, & Fensham, 1982; Gilbert & Watts, 1983; Osborne & Wittrock, 1983) that were then followed up by many researchers around the world. These and associated publications made a number of claims relating to children’s ideas in science, their implications for learning, and the type of research needed to inform science teaching:

• Learning science is an active process of constructing personal knowledge

• Learners come to science learning with existing ideas about many natural phenomena

• The learner’s existing ideas have consequences for the learning of science

• It is possible to teach science more effectively if account is taken of the learner’s existing ideas

• Knowledge is represented in the brain as a conceptual structure

• Learners’ conceptual structures exhibit both commonalities and idiosyncratic features

• It is possible to meaningfully model learners’ conceptual structures


For further information please visit the following website:  http://www.edrev.info/essays/v12n12.pdf

Monday, May 2, 2011

Oscar Wilde's Wit and Wisdom



There are a lot of things Oscar Wilde said in this book. I figured you deserved to know something from his insightful book.  
 
A I feel like you can absorbed things through osmosis without recognition, but whatever. Let's start, shall we? 

"Life is much too important a thing to ever talk seriously about it"

"The Book of Life begins with a man and woman in a garden. It ends with Revelations"(Love this one)
"One's real life is so often the life that one does not lead".
"To live is the rarest thing in the world. Most people exist, that is all" .
"Most people are other people. Their thoughts are someone else's opinions, their lives a mimicry, their passions a quotation." 
"To become a spectator of one's own life is to escape the suffering of life".

"Life is never fair... And perhaps it is a good thing for most of us that it is not". 
From Catch-22: There's this great scene where the men are talking about their pasts, and their fathers and stuff... Like, one guy is talking about how he's rich and good things are just thrown at him for no apparent reason, which leads him to conclude that the riches must actually be someone else's, and another fellow pipes up and says, you know, perhaps it was my father's. He worked hard his whole life and only suffered from misfortune. And there are few other examples of oh, this is mine--but maybe it was meant to be for you, and vice versa. And then one guy says: "Just for once I'd like to see all these things sort of straightened out, with each person getting exactly what he deserves. It might give me some confidence in the universe."
 "I wrote that on a dollar and Alyssa got it and refused to spend it, to the best of my knowledge, to this day. She kept it affixed to the front of her daily planner for the remainder of the school year. It was kind of touching. ....I miss Alyssa..."
"One can live for years sometimes without living at all, and then all life comes crowding into one single hour".
"I love acting. It is so much more real than life".

"One should absorb the color of life, but one should never remember its details. Details are always vulgar".
"The world is a stage, but the play is badly cast" .

"I wrote when I did not know life; now that I do know the meaning of life, I have no more to write. Life cannot be written; life can only be lived" .

"We are each our own devil, and we make this world our hell'.
"In Paris one can lose one's time most delightfully; but one can never lose one's way" .
"But the past is of no importance. The present is of no importance. It is with the future that we have to deal. For the past is what man should not have been. The present is what man ought not to be. The future is what artists are"
"Women are meant to be loved, not understood". ( This is one of fav. quo).

"She'll never love you unless you are always at her heels; women like to be bothered".

"The one charm of the past is that it is past. But women never know when the curtain has fallen" .

"There is one thing infinitely more pathetic than to have lost the woman one is in love with, and that is to have won her and found out how shallow she is".

"As long as a woman can look ten years younger than her own daughter, she is perfectly satisfied".
"There is only one real tragedy in a woman's life. The fact that the past is always her lover, and her future invariably her husband".

"I sometimes think that God in creating man, somewhat overestimated His ability".
"What a man really has, is what is in him. What is outside of him should be a matter of no importance".

"Man, poor, awkward, reliable, necessary man belongs to a sex that has been rational for millions and millions of years. He can't help himself. It is in his race. The History of Woman is very different. We have always been picturesque protests against the mere existence of common sense. We saw its dangers from the first". 
"When a man is old enough to do wrong he should be old enough to do right also" .

"Man can believe the impossible, but man can never believe the improbable".
"People who count their chickens before they are hatched, act very wisely, because chickens run about so absurdly that is is impossible to count them accurately" .
"One can always be kind to people about whom one cares nothing".
"It is absurd to divide people into good and bad. People are either charming or tedious".
"I like men who have a future and women who have a past".

"Most men and women are forced to perform parts for which they have no qualifications".
"Nowadays people know the price of everything and the value of nothing".
"I like persons better than principles and I like persons with no principles better than anything else in the world".

"It is perfectly monstrous the way people go about, nowadays, saying things against one behind one's back that are absolutely and entirely true".
"People who want to say merely what is sensible should say it to themselves before they come down to breakfast in the morning, never after"

"Nowadays most people die of a sort of creeping common sense, and discover when it is too late that the only things one never regrets are one's mistakes". 
"The worst of having a romance of any kind is that it leaves one so unromantic".

"What a silly thing love is! It is not half as useful as logic, for it does not prove anything and it is always telling one things that are not going to happen, and making one believe things that are not true".
"To love oneself is the beginning of a life-long romance".
"...Love and gluttony justify everything".
"Romance is the privilege of the rich, not the profession of the poor".
"Men always want to be a women's first love. That is their clumsy vanity. Women have a more subtle instinct about things: What they like is to be a man's last romance".

"Any place you love is the world to you" .
"...But love is not fashionable any more, the poets have killed it. They wrote so much about it that nobody believed them, and I am not surprised. True love suffers, and is silent".
"One should always be in love. That is the reason one should never marry'.
"Keep love in your heart. A life without it is like a sunless garden when the flowers are dead. The consciousness of loving and being loved brings a warmth and richness to life that nothing else can bring".

"Always! That is a dreadful word. It makes me shudder when I hear it. Women are so fond of using it. They spoil every romance by trying to make it last for ever. It is a meaningless word too. The only difference between a caprice and a life-long passion is that the caprice lasts a little longer" .
"Men marry because they are tired; women because they are curious; both are disappointed" .

"Once a week is quite enough to propose to anyone, and it should always be done in a manner that attracts some attention" .
"I am not in favour of long engagements. They give people the opportunity of finding out each other's character before marriage, which I think is never advisable".
"...In married life three is company and two is none" .

"The proper basis for marriage is mutual misunderstanding" .

"When a woman finds out about her husband she either becomes dreadfully dowdy, or wears very smart bonnets that some other woman's husband has to pay for" .
"There's nothing in the world like the devotion of a married woman. It's a thing no married man knows anything about".

"After a good dinner one can forgive anybody, even one's own relations".
"Laughter is not at all a bad beginning for a friendship, and it is far the best ending for one" 

"Between men and women there is no friendship possible. There is passion, enmity, worship, love, but no friendship".
"Anybody can sympathize with the sufferings of a friend, but it requires a very fine nature to sympathize with a friend's success" .

"Relations are simply a tedious pack of people who haven't got the remotest knowledge of how to live, nor the smallest instinct about when to die". 
"To lose one parent... may be regarded as misfortune; to lose both looks like carelessness".
"I fare say that if I knew him I should not be his friend at all. It is a very dangerous thing to know one's friends".

"I shall never make a new friend in my life, though perhaps a few after I die".
"To get back to one's youth, one has merely to repeat one's follies".

"Youth is the one thing worth having".

"To be natural is such a very difficult pose to keep up".
"...Duty is what one expects from others, it is not what one does oneself" .
"He would stab his best friend for the sake of writing an epigram on his tombstone".

"The first duty of life is to be as artificial as possible. What the second duty is no one has yet discovered" .
"One should always be a little improbable'.

"Everyone should keep someone else's diary" .
"Whenever a man does a thoroughly stupid thing, it is always from the noblest of motives".
"A little sincerity is a dangerous thing, and a great deal of it is absolutely fatal".
"There is a fatality about good resolutions--they are always made too late" .
"One should always play fairly--when one has the winning cards" .
"I rely on you to misrepresent me" .

"A good reputation is one of the many annoyances to which I have never been subjected" .

"It is not good for one's morals to see bad acting".
"Experience is the name every one gives to their mistakes".

"Starvation, and not sin, is the parent of modern crime".
"I can resist everything except temptation" .
"Sin is a thing that writes itself across a man's face. It cannot be concealed" . 
"...There are terrible temptations that it requires strength, strength and courage to yield to" .

"The only way to get rid of temptation is to yield to it" .
"The only difference between the saint and the sinner is that every saint has a past, and every sinner has a future" .
"There is no sin except stupidity" .
"If one tells the truth, one is sure, sooner or later, to be found out" 

"It is the confession, not the priest that gives us absolution" 
"It is a terrible thing for a man to find out suddenly that all his life he has been speaking nothing but the truth".
"Geniuses... are always talking about themselves, when I want them to be thinking about me" . 
"The public is wonderfully tolerant. It forgives everything except genius" .
"I like looking at geniuses, and listening to beautiful people" .

"I know so many men in London whose only talent is washing. I suppose that is why men of genius so seldom wash; they are afraid of being mistaken for men of talent only!" 
"The worst thing you can do for a person of genius is to help him: that way lies his destruction. I have had many devoted helpers--and you see the result" .

"I think it is better to be beautiful than to be good. But on the other hand no one is more ready than I am to acknowledge that it is better to be good than to be ugly".
"Good looks are a snare that every sensible man would like to be caught in".

"If you think of anything, you kill it. Nothing survives being thought of" .
"The value of an idea has nothing whatsoever to do with the sincerity of the man who expresses it".
"Consistency is the last refuge of the unimaginative" .

"All art is quite useless"


"If one cannot enjoy reading a book over and over again, there is no use in reading it at all"

"I like to do all the talking myself. It saves time and prevents arguments".

"Lots of people act well but very few people talk well, which shows that talking is much more the difficult thing of the two, and much the finer thing also"
"I always pass on good advice. It is the only thing to do with it. It is never any use to oneself"

"Education is an admirable thing, but it is well to remember from time to time that nothing that is worth knowing can be taught" 
"When people agree with me I always feel that I must be wrong" .
"Young people, nowadays, imagine that money is everything, and when they get older they know it".

"I don't want money. It is only people who pay their bills who want that, and I never pay mine."
"It is better to have a permanent income than to be fascinating".
"There is only one class in the community that thinks about money more than the rich, and that is the poor. The poor can think of nothing else:.
"Sometimes the poor are praised for being thrifty. But to recommend thrift to the poor is both grotesque and insulting. It is like advising a man who is starving to eat less".
"As for begging it is safer to beg than to take, but it is finer to take than to beg".
.
"I am never in during the afternoon, except when I am confined to the house by a sharp attack of penury".

"Society often forgives the crminal; it never forgives the dreamer" .
"Patriotism is the virtue of the vicious".

"Journalism is unreadable, and literature is not read" .
"As long as war is regarded as wicked, it will always have its fascination. When it is looked upon as vulgar it will cease to be popular" .

"The one duty we owe to history is to rewrite it".
"We have really everything in common with America nowadays, except, of course, language" .

"Somehow I don't think I shall live to see the new century--if another century began and I was still alive, it would really be more than the English could stand".
"It is only shallow people who do not judge by appearances".
"One should either be a work of art, or wear a work of art".

"He has nothing, but looks everything. What more can one desire?"
"I have made an important discovery... that alcohol, taken in sufficient qualities, produces all the effects of intoxication".

Regarding his brother's fondness for the drink: "Oh, he occasionally takes an alcoholiday".
"There are many things that we would throw away, if we were not afraid that others might pick them up".
"Selfishness is not living as one wishes to live, it is asking others to live as one wishes to live".
"Illness of any kind is hardly a thing to be encouraged in others. Health is the primary duty of life".
"An inordinate passion for pleasure is the secret of remaining young".
"I adore simple pleasures, they are the last refuge of the complex".
"It is better to take pleasure in a rose than to put its root under a microscope".
"Work is the curse of the drinking class".
"It is always with the best intentions that the worst work is done" .

"A mask tells us more than a face".
"Man is made for something better than disturbing dirt" . 
"I was working on the proof of one of my poems all the morning, and took out a comma. In the afternoon I put it back again". 
"Cultivated leisure is the aim of man" .
"One could never pay too high a price for any sensation"

"If there was less sympathy in the world there would be less trouble in the world". 
"Moods don't last. It is their chief charm" .


"It is only shallow people who require years to get rid of an emotion. A man who is master of himself can end a sorrow as easily as he can invent a pleasure".
"A woman's life revolves in curves of emotion" .
"...A sentimentalist is someone who desires to have the luxury of an emotion without paying for it". 

"Punctuality is the thief of time--I am not punctual myself, but I do like punctuality in others".

"I have the simplest tastes... I am always satisfied with the best" .