Kişisel Özellikler
İnsanların sevilmelerinde bazı kişilik özellikleri etkili
olmaktadır. İçtenlik, cana yakınlık ve fiziksel çekicilik gibi belirli kişisel
özellikler, daha fazla sevgiye neden olmaktadır. Bu özellikler, halo etkisi
yaratarak, çekici insanların gerçekte sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın,
bazı başka olumlu özelliklere de
sahiplermiş gibi algılanmalarına yol açmaktadır. Sevgiyi
etkileyen önemli bir özelliğin “cana yakınlık” olduğu
belirtilmektedir. Cana yakınlık, insanların nesneleri
sevme, övme, kabul etme eğilimlerinde kendini göstermektedir. “Sevenler daha
fazla sevilir” denencesini test etmeye yönelik olarak bir dizi deney yapan,
Folkes ve Sears (1977), genellikle olumlu değerlendirmelerde bulunan kişilerin,
genelde olumsuz tutum belirtenlerden daha çok sevildiklerin! ortaya
çıkarmıştır. “Fiziksel çekicilik”, sevgi ya da çekiciliği etkileyen güçlü bir
etmendir. Diğer koşullar eşit olduğunda, fiziksel olarak çekici olduğu
düşünülen kişiler, çekici olmadığı düşünülen kişilere oranla daha fazla
sevilmektedir (Freedman ve ark., 1993:193).
Tanışıklık (Aşinalık)
Açıkça olumsuz kişi ya da nesnelerle ilgili durumlar
dışında tanışıklık daha fazla sevgiye yol açmaktadır. Tanıdık şeyler, tanıdık
olmayanlardan “daha olumlu” algılanmakta ve belirli bir biçimde tanışıklık iyi
olmayı çağrıştırmaktadır. Tanışıklığın sevgiyi, hem olumlu (lüks bir lokanta)
hem de olumsuz (dumanlı bir cafe) ortamlarda arttırdığı belirlenmiştir. Ancak
bununla birlikte “tanışıklık sevgiyi arttırır” şeklindeki bulguların
sınırlılıkları da bulunmaktadır. İnsanların birbiriyle çok sık karşılaşmaları
“sıkılmaya ve doygunluğa” neden
olabilir ve sevgiyi azaltabilir. Tanışıklığın olumlu ve
nötr nesnelere karşı sevgiyi arttırırken, olumsuz nesnelere karşı sevgiyi
arttırmayabilmektedir (Penrod,1982:37).
Ödüllendiricilik
Ödüllendiricilik, sevgiyi arttırmaktadır. İnsanlar
kendilerini ödüllendiren ya da ödülü çağrıştıran insanları sevmektedirler.
Güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, nazik ve ince insanlar, arkadaş canlısı,
içten, güvenilir, cana yakın kişilerle birlikte olmak, bu özelliklere sahip
olmayan kişilerle birlikte olmaktan daha ödüllendirici
etki yaratmaktadır. Birisi tarafından
ödüllendirildiğimizde ya da birisi ile ödüllendirici bir yaşantı
paylaştığımızda, ödülün ya da yaşantının olumlu yönlerini o kişi ile
ilişkilendirmemiz, o kişinin bizim için olumlu bir kişi olmasına ve onu daha
çok sevmememize yol açar. En güçlü ve değerli ödüllerden biri sevginin
kendisidir. İnsanlar kendilerin! sevdiklerinden emin oldukları kişileri
sevmektedirler. Karşımızdaki insanın bizi sevmesi bizim de onu sevme eğiliminde
olmamıza neden olabilir. Sevgi ve nefretler her zaman karşılıklı olmamakla
birlikte, insanlarda genellikle kendilerin! sevenleri sevme yönünde güçlü bir
eğilim vardır. Bir kişinin kendisin! sevdiğini öğrenen bir insan için bu durum
ödüllendiricidir ve “karşılık” olarak bu ödülü
veren kişi sevilir.
Sevgi kısmen diğer kişinin ödüllendiriciliğinden
kaynaklanmakla birlikte, kısmen de insanın bu tür ödüllere ne kadar gereksinim
duyduğu ile ilgilidir. Övgü, sevgi ve desteğe çok fazla gereksinim duyan bir
kişi, bu gereksinimlerin! karşılamış durumdaki bir başka kişiden daha fazla
sevmek eğilimindedir. Genellikle kendilerine saygıları düşük olan kişiler,
“kendine saygıyı” destekleyici ödüllere daha fazla gereksinim duymaktadırlar.
Kendine saygısı yüksek birisi, kendine saygı gereksinimi büyük ölçüde
karşılanmış olduğu için, başkalarından aldıkları karşısında daha aldırmaz
olacak, ancak, kendine saygısı düşük bir kişi başkalarının bu gereksinimi
doyurması ya da arttırması ile ilişkili olarak, başkalarım sevecek ya da
sevmeyecektir (Dönmez, 1998:206).
Bilişsel Denge
İnsanlar genellikle kendileri gibi düşünen kişilerden
oluşan bir çevre içinde bulunmaktan hoşlanmakta, dolayısıyla kendi
düşüncelerine yaklaşan kişileri sevmektedirler. Bilişsel Denge Kuramı’na göre,
insanlar tutarlılığı tercih etme eğilimindedirler. İnsanlar için nesnelerin
birbiri ile uyumlu, mantıklı, tutarlı olması kadar, kendi inanç, düşünce,
davranış, duygu ve tutumlarının da tutarlı olması yönünde güçlü eğilimleri
bulunmaktadır (Kağıyçıbaşı, 1988:82). Birlik ilişkilerinin sevgiye etkide
bulunduğu bir başka özelliği de eşlerden birinin fiziksel olarak çekici olması
durumunda diğer eş de başkaları tarafından daha olumlu ve çekici olarak
algılanmaktadır.
Benzerlik
Denge arama eğiliminin, sevgi için geçerli olan temel
sonucu insanların kendilerine benzer başka insanları sevmeleridir. Bir insan
balık avlamaktan boşlanması, trenle yolculuğu sevmesi ve herhangi bir şeye
düşkünlüğünü bir başka insanla paylaşıyor olması dışında, o insan hakkında
hiçbir şey bilmiyor olsa bile , o
insanı sevecektir. Arkadaşlıklarda, evlenmelerde, yalın
sevme ya da sevmeme durumlarında, insanlarda “kendilerine benzer” başka
insanları sevme eğilimi bulunmaktadır. Bilgisayar düzenlemesi sonucunda
insanlar, benzer ilgi ve özelliklerinin eşleştirilmesi sonucu çıkacakları
kişiyi belirlemektedirler.
Ulusal köken, din, politika, toplumsal sınıf, eğitim
düzeyi, deri rengi, aydın olma, yaş gibi özellikler arkadaşlık örüntülerini
etkilemektedir. Meslek, zeka düzeyi, belirli bir alandaki yetenek ya da boy,
ağırlık, fiziksel atiklik ve güç de arkadaş seçiminde etkili olabilmektedir.
Kişilik özellikleri dışındaki hemen tüm boyutlarda, insanlar kendilerine benzer
insanları sevmek eğilimindedirler. Benzerlik en fazla, büyük kültürel ve
demografik özelliklere, tutumlara, ilgilere ve geçmiş yaşantılara sahip
insanlar üzerinde etkilidir (Dönmez, 1998, s.215-220). Sonuç olarak, iki kişi
benzer rolleri oynadıklarında sevginin baş belirleyicisi benzerliktir. İki
kişiden birisinin diğerine üst olması (mesleksel ilişkilerde görüldüğü gibi), ya da farklı
rollere sahip olması durumlarında, tamamlayıcılık önemlidir. İnsanlar,
davranışları rollerine uygun olan başka insanları sevme eğilimindedirler,
rolleri farklı olduğu için davranışları benzer olmaktan çok, tamamlayıcıdır.
Ancak pek çok ilişkide, sevginin temel belirleyicisi, kültürel nitelikler,
sosyo-ekonomik düzey gibi boyutlardaki benzerliklerdir
Hendrick ve
Hendrick’in Sevgi Türleri Kuramı (A Theory and Method of Love)
Hendrick ve Hendrick
(1986:85), Lee’nin (1976) sevgi tarzlanna karşılık gelen altı faktör
belirlemişlerdir:
Romantik aşk
(Eros): Fiziksel çekiciliğe dayanan aşktır.
Aşk oyunu (Ludus):
Bağlayıcılığı düşük ve eğlencesi ön planda olan kısa
süreli aşk oyunu.
Dostluk/ arkadaşlık
sevgisi (Storge): İhtirasa değil benzerlik ve birbirine önem vermeye ve şefkat
göstermeye dayanan, zaman içinde gelişen sevgi.
Pratik aşk (Pragma):
olumlu gelecek vaat edebileceğine inanılan ilişkilerde eşlere duyulan sevgi.
Bağımlı aşk (Mania):
Kıskançlık ve güvensizlik duygularının yoğun olarak yaşandığı sevgi.
Verici Sevgi (Agape):
karşısındakini kusurlarına rağmen seven, onun iyiliğini kendi iyiliğinden çok
düşünen insanlar arasındaki sevgi.
Sternberg’in Üçgen
Sevgi Kuramı (A Triangular Model of Love)
Sternberg’e göre
(1986), sevginin üç unsuru vardır: “Mahremiyet
(intimacy), ihtiras ve
fiziksel sevgi (passion) ve kararlılık- bağıtlılık’(commitment).
Mahremiyet, iki birey
arasındaki sıcaklık ve yakınlık derecesin! ifade eder;
karşılıklı anlayış ve
iletişimi, sevilen kişiye yardım etme isteğini, sevilen kişi gereksinim duyduğu
an ona sevgiyle yaklaşabilmeyi, paylaşmayı, duygusal açıdan destek olmayı,
sevilen kişiyi mutlu etmeyi içerir.
Genellikle cinsel
duyguların ve gereksinimlerin ihtirasa eşlik ettiğinden söz edilmekle birlikte,
Sternberg (1986), benlik saygısı, şefkat görme/ gösterme ve baskınlık gibi
başka gereksinimlerin de ihtirasa/ fiziksel sevgide etkili olmaktadır.
Sternberg, bir kimseyi
severken kısa süreli kararın ve sevginin sürekliliğinde ise uzun süreli
bağıtlılığın bulunduğunu belirtir. Sternberg’e göre (1986), söz konuşu üç
unsur, kalıcılık, control edilebilirlik, dikkat çekicilik, kısa ve uzun süreli
ilişkilerde önem derecesi, her tür sevgi için geçerli olup olmama durumu,
psiko-fizyolojik boyutun işe karışması, bilinçli olma düzeyi açısından
farklılık taşımaktadır. Yakınlık, genellikle uzun süreli ilişkiler için önemli;
her tür ilişki için geçerli ve aynı zamanda kalıcı ve kontrol edilebilir
özellikler taşıyan bir unsur olarak belirirken, ihtiras unsuru ise kontrol
edilemezlik, geçicicilik ve bilinçsizlik özelliklerine sahiptir. Bu üç unsure verilen
önem, her tip ilişkide ve bireyden bireye farklılık taşımaktadır.
Sternberg ve Grajek’e
göre (1984), sevgiyi oluşturan faktörler:
Bir başkasını yakından
tanıma.
Düşünceleri ve
bilgileri paylaşma.
Kişisel düşünce ve
duyguları içtenlikle paylaşma.
Bir başkasından
duygusal destek alma ve ona duygusal açıdan destek olma.
İlişki ilerledikçe kişisel
açıdan gelişme ve sevilen kişinin de kişisel gelişimine yardımda bulunma.
Sevilen kişiye
yardımda bulunma
Bir başkasına
gereksinim duyma ve bir başkası tarafından gereksinim duyulan kişi olma.
İlişki içinde şefkat
görme ve şefkat gösterme.
Sternberg’in Üçgen
Sevgi Kuramı’ndaki boyutların, sevgi ilişkilerinin duygusal, güdüsel ve
bilişsel unsurlarım temsil ettiğini düşünen Hasebrauck ve Buhl (1996), her bir
boyutun sevginin büyüklüğüne katkıda bulunduğunu belirtmektedirler.
Levingerve Snoek’un İlişki Düzeyleri Görüşü
Bu modele göre dört
ilişki düzeyi olduğu bulunmaktadır ve ilişkiler bu dört düzey arasında ileriye
ya da geriye doğru bir gidiş gösterebilmektedir. Her basamakta farklı çekim
etmenlerinin ağırlık kazanması söz konusudur:
“Sıfır ilişki” (zero
contact) düzeyinde, iki kişi birbirini tanımamaktadır. Bu iki bireyin
karşılıklı olarak birbirlerinin bilincine varmaları “karşılıklı bilinç” (awareness)
durumu, fiziksel uzaklığa /yakınlığa bağlıdır. Kişiler arası bir ilişki yoktur,
kişiler birbirlerinin dış görünümlerinin farkına varmışlardır. “Yüzeysel
ilişki” (surface contact) basamağında, kişiler arasında bir ilişki vardır ve bu
ilişkide çeşitli etmenler etkili olmaktadır. Başlangıçta, kişilerin ilişki içine
girmeleri yönünde etkili olan öğe fiziksel çekicilik iken, ilişkide bulunma durumu
arttıkça kişisel benzerlik önem kazanmaya başlamaktadır. Bu aşamada kişiler
için birbirlerinin çeşitli ilgi ve tutumlarım keşfetmeye çalışmaları söz konusudur.
Bu basamakta -ilişki derecesi yüzeysel olmakla birlikte- yaşananlar, ilişkinin
geleceğini etkilemektedir. İki kişinin karşılıklı olarak birbirlerine bakış
açılan ve bir çift
olarak algılamaları, derin ilişkilerin gelişiminde etkili olmaktadır
(Levinger, 1974: 101).
Yüzeysel temas
basamağında yaşanan ilişkiler, taraflar için ödüllendirici olduğunda ve ilgi
benzerlikleri belirginleştiğinde, çift “karşılıklı ilişkiler”(mutuality)
basamağına geçecektir. Altman ve Taylor’a göre, bu
düzeydeki ilişkiler
kişilerin etkileşimlerinin yoğunluğu boyutunda değişim göstermektedir; kişiler
bazı yaşantı ve kişilik özelliklerini birbirleri ile paylaşmaktadırlar.
Gereksinimlerin bağdaşması, bu aşamada temel etmendir. Taraflar birbirlerini,
giderek daha çok desteklemekte ve karşılıklı bağlılık duygusu ortaya
çıkmaktadır. Taraflar birbirleri ile ilgili daha fazla bilgiye sahip
olduklarında ve her biri açıkladığı şeyler hakkında diğerinin empatisinden ve
kabulünden mutlu olduğunda, ilişkinin derinleşme olasılığı yükselmektedir. İki
kişi “ben”leri hakkında herşeyi ve en derin duygularım açıklayabildiklerinde,
en mahrem ilişki düzeyine erişmiş olmaktadırlar (Altman ve Taylor,
1973:136-141)
No comments:
Post a Comment