Monday, June 20, 2011

Sevgiye dair literatur...

Kişisel Özellikler
İnsanların sevilmelerinde bazı kişilik özellikleri etkili olmaktadır. İçtenlik, cana yakınlık ve fiziksel çekicilik gibi belirli kişisel özellikler, daha fazla sevgiye neden olmaktadır. Bu özellikler, halo etkisi yaratarak, çekici insanların gerçekte sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın, bazı başka olumlu özelliklere de
sahiplermiş gibi algılanmalarına yol açmaktadır. Sevgiyi etkileyen önemli bir özelliğin “cana yakınlık” olduğu
belirtilmektedir. Cana yakınlık, insanların nesneleri sevme, övme, kabul etme eğilimlerinde kendini göstermektedir. “Sevenler daha fazla sevilir” denencesini test etmeye yönelik olarak bir dizi deney yapan, Folkes ve Sears (1977), genellikle olumlu değerlendirmelerde bulunan kişilerin, genelde olumsuz tutum belirtenlerden daha çok sevildiklerin! ortaya çıkarmıştır. “Fiziksel çekicilik”, sevgi ya da çekiciliği etkileyen güçlü bir etmendir. Diğer koşullar eşit olduğunda, fiziksel olarak çekici olduğu düşünülen kişiler, çekici olmadığı düşünülen kişilere oranla daha fazla sevilmektedir (Freedman ve ark., 1993:193).
Tanışıklık (Aşinalık)
Açıkça olumsuz kişi ya da nesnelerle ilgili durumlar dışında tanışıklık daha fazla sevgiye yol açmaktadır. Tanıdık şeyler, tanıdık olmayanlardan “daha olumlu” algılanmakta ve belirli bir biçimde tanışıklık iyi olmayı çağrıştırmaktadır. Tanışıklığın sevgiyi, hem olumlu (lüks bir lokanta) hem de olumsuz (dumanlı bir cafe) ortamlarda arttırdığı belirlenmiştir. Ancak bununla birlikte “tanışıklık sevgiyi arttırır” şeklindeki bulguların sınırlılıkları da bulunmaktadır. İnsanların birbiriyle çok sık karşılaşmaları “sıkılmaya ve doygunluğa” neden
olabilir ve sevgiyi azaltabilir. Tanışıklığın olumlu ve nötr nesnelere karşı sevgiyi arttırırken, olumsuz nesnelere karşı sevgiyi arttırmayabilmektedir (Penrod,1982:37).

Ödüllendiricilik
Ödüllendiricilik, sevgiyi arttırmaktadır. İnsanlar kendilerini ödüllendiren ya da ödülü çağrıştıran insanları sevmektedirler. Güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, nazik ve ince insanlar, arkadaş canlısı, içten, güvenilir, cana yakın kişilerle birlikte olmak, bu özelliklere sahip olmayan kişilerle birlikte olmaktan daha ödüllendirici
etki yaratmaktadır. Birisi tarafından ödüllendirildiğimizde ya da birisi ile ödüllendirici bir yaşantı paylaştığımızda, ödülün ya da yaşantının olumlu yönlerini o kişi ile ilişkilendirmemiz, o kişinin bizim için olumlu bir kişi olmasına ve onu daha çok sevmememize yol açar. En güçlü ve değerli ödüllerden biri sevginin kendisidir. İnsanlar kendilerin! sevdiklerinden emin oldukları kişileri sevmektedirler. Karşımızdaki insanın bizi sevmesi bizim de onu sevme eğiliminde olmamıza neden olabilir. Sevgi ve nefretler her zaman karşılıklı olmamakla birlikte, insanlarda genellikle kendilerin! sevenleri sevme yönünde güçlü bir eğilim vardır. Bir kişinin kendisin! sevdiğini  öğrenen bir insan için bu durum ödüllendiricidir ve “karşılık” olarak bu ödülü
veren kişi sevilir.

Sevgi kısmen diğer kişinin ödüllendiriciliğinden kaynaklanmakla birlikte, kısmen de insanın bu tür ödüllere ne kadar gereksinim duyduğu ile ilgilidir. Övgü, sevgi ve desteğe çok fazla gereksinim duyan bir kişi, bu gereksinimlerin! karşılamış durumdaki bir başka kişiden daha fazla sevmek eğilimindedir. Genellikle kendilerine saygıları düşük olan kişiler, “kendine saygıyı” destekleyici ödüllere daha fazla gereksinim duymaktadırlar. Kendine saygısı yüksek birisi, kendine saygı gereksinimi büyük ölçüde karşılanmış olduğu için, başkalarından aldıkları karşısında daha aldırmaz olacak, ancak, kendine saygısı düşük bir kişi başkalarının bu gereksinimi doyurması ya da arttırması ile ilişkili olarak, başkalarım sevecek ya da sevmeyecektir (Dönmez, 1998:206).

Bilişsel Denge
İnsanlar genellikle kendileri gibi düşünen kişilerden oluşan bir çevre içinde bulunmaktan hoşlanmakta, dolayısıyla kendi düşüncelerine yaklaşan kişileri sevmektedirler. Bilişsel Denge Kuramı’na göre, insanlar tutarlılığı tercih etme eğilimindedirler. İnsanlar için nesnelerin birbiri ile uyumlu, mantıklı, tutarlı olması kadar, kendi inanç, düşünce, davranış, duygu ve tutumlarının da tutarlı olması yönünde güçlü eğilimleri bulunmaktadır (Kağıyçıbaşı, 1988:82). Birlik ilişkilerinin sevgiye etkide bulunduğu bir başka özelliği de eşlerden birinin fiziksel olarak çekici olması durumunda diğer eş de başkaları tarafından daha olumlu ve çekici olarak algılanmaktadır.

Benzerlik
Denge arama eğiliminin, sevgi için geçerli olan temel sonucu insanların kendilerine benzer başka insanları sevmeleridir. Bir insan balık avlamaktan boşlanması, trenle yolculuğu sevmesi ve herhangi bir şeye düşkünlüğünü bir başka insanla paylaşıyor olması dışında, o insan hakkında hiçbir şey bilmiyor olsa bile , o
insanı sevecektir. Arkadaşlıklarda, evlenmelerde, yalın sevme ya da sevmeme durumlarında, insanlarda “kendilerine benzer” başka insanları sevme eğilimi bulunmaktadır. Bilgisayar düzenlemesi sonucunda insanlar, benzer ilgi ve özelliklerinin eşleştirilmesi sonucu çıkacakları kişiyi belirlemektedirler.

Ulusal köken, din, politika, toplumsal sınıf, eğitim düzeyi, deri rengi, aydın olma, yaş gibi özellikler arkadaşlık örüntülerini etkilemektedir. Meslek, zeka düzeyi, belirli bir alandaki yetenek ya da boy, ağırlık, fiziksel atiklik ve güç de arkadaş seçiminde etkili olabilmektedir. Kişilik özellikleri dışındaki hemen tüm boyutlarda, insanlar kendilerine benzer insanları sevmek eğilimindedirler. Benzerlik en fazla, büyük kültürel ve demografik özelliklere, tutumlara, ilgilere ve geçmiş yaşantılara sahip insanlar üzerinde etkilidir (Dönmez, 1998, s.215-220). Sonuç olarak, iki kişi benzer rolleri oynadıklarında sevginin baş belirleyicisi benzerliktir. İki kişiden birisinin diğerine üst olması (mesleksel  ilişkilerde görüldüğü gibi), ya da farklı rollere sahip olması durumlarında, tamamlayıcılık önemlidir. İnsanlar, davranışları rollerine uygun olan başka insanları sevme eğilimindedirler, rolleri farklı olduğu için davranışları benzer olmaktan çok, tamamlayıcıdır. Ancak pek çok ilişkide, sevginin temel belirleyicisi, kültürel nitelikler, sosyo-ekonomik düzey gibi boyutlardaki benzerliklerdir

Hendrick ve Hendrick’in Sevgi Türleri Kuramı (A Theory and Method of Love)

Hendrick ve Hendrick (1986:85), Lee’nin (1976) sevgi tarzlanna karşılık gelen altı faktör belirlemişlerdir:
Romantik aşk (Eros): Fiziksel çekiciliğe dayanan aşktır.
Aşk oyunu (Ludus): Bağlayıcılığı düşük ve eğlencesi ön planda olan kısa
süreli aşk oyunu.

Dostluk/ arkadaşlık sevgisi (Storge): İhtirasa değil benzerlik ve birbirine önem vermeye ve şefkat göstermeye dayanan, zaman içinde gelişen sevgi.

Pratik aşk (Pragma): olumlu gelecek vaat edebileceğine inanılan ilişkilerde eşlere duyulan sevgi.

Bağımlı aşk (Mania): Kıskançlık ve güvensizlik duygularının yoğun olarak yaşandığı sevgi.

Verici Sevgi (Agape): karşısındakini kusurlarına rağmen seven, onun iyiliğini kendi iyiliğinden çok düşünen insanlar arasındaki sevgi.

Sternberg’in Üçgen Sevgi Kuramı (A Triangular Model of Love)
Sternberg’e göre (1986), sevginin üç unsuru vardır: “Mahremiyet
(intimacy), ihtiras ve fiziksel sevgi (passion) ve kararlılık- bağıtlılık’(commitment).
Mahremiyet, iki birey arasındaki sıcaklık ve yakınlık derecesin! ifade eder;
karşılıklı anlayış ve iletişimi, sevilen kişiye yardım etme isteğini, sevilen kişi gereksinim duyduğu an ona sevgiyle yaklaşabilmeyi, paylaşmayı, duygusal açıdan destek olmayı, sevilen kişiyi mutlu etmeyi içerir.
Genellikle cinsel duyguların ve gereksinimlerin ihtirasa eşlik ettiğinden söz edilmekle birlikte, Sternberg (1986), benlik saygısı, şefkat görme/ gösterme ve baskınlık gibi başka gereksinimlerin de ihtirasa/ fiziksel sevgide etkili olmaktadır.

Sternberg, bir kimseyi severken kısa süreli kararın ve sevginin sürekliliğinde ise uzun süreli bağıtlılığın bulunduğunu belirtir. Sternberg’e göre (1986), söz konuşu üç unsur, kalıcılık, control edilebilirlik, dikkat çekicilik, kısa ve uzun süreli ilişkilerde önem derecesi, her tür sevgi için geçerli olup olmama durumu, psiko-fizyolojik boyutun işe karışması, bilinçli olma düzeyi açısından farklılık taşımaktadır. Yakınlık, genellikle uzun süreli ilişkiler için önemli; her tür ilişki için geçerli ve aynı zamanda kalıcı ve kontrol edilebilir özellikler taşıyan bir unsur olarak belirirken, ihtiras unsuru ise kontrol edilemezlik, geçicicilik ve bilinçsizlik özelliklerine sahiptir. Bu üç unsure verilen önem, her tip ilişkide ve bireyden bireye farklılık taşımaktadır.

Sternberg ve Grajek’e göre (1984), sevgiyi oluşturan faktörler:
Bir başkasını yakından tanıma.
Düşünceleri ve bilgileri paylaşma.
Kişisel düşünce ve duyguları içtenlikle paylaşma.
Bir başkasından duygusal destek alma ve ona duygusal açıdan destek olma.
İlişki ilerledikçe kişisel açıdan gelişme ve sevilen kişinin de kişisel gelişimine yardımda bulunma.
Sevilen kişiye yardımda bulunma


Bir başkasına gereksinim duyma ve bir başkası tarafından gereksinim duyulan kişi olma.
İlişki içinde şefkat görme ve şefkat gösterme.
Sternberg’in Üçgen Sevgi Kuramı’ndaki boyutların, sevgi ilişkilerinin duygusal, güdüsel ve bilişsel unsurlarım temsil ettiğini düşünen Hasebrauck ve Buhl (1996), her bir boyutun sevginin büyüklüğüne katkıda bulunduğunu belirtmektedirler.

Levingerve Snoek’un İlişki Düzeyleri Görüşü
Bu modele göre dört ilişki düzeyi olduğu bulunmaktadır ve ilişkiler bu dört düzey arasında ileriye ya da geriye doğru bir gidiş gösterebilmektedir. Her basamakta farklı çekim etmenlerinin ağırlık kazanması söz konusudur:
“Sıfır ilişki” (zero contact) düzeyinde, iki kişi birbirini tanımamaktadır. Bu iki bireyin karşılıklı olarak birbirlerinin bilincine varmaları “karşılıklı bilinç” (awareness) durumu, fiziksel uzaklığa /yakınlığa bağlıdır. Kişiler arası bir ilişki yoktur, kişiler birbirlerinin dış görünümlerinin farkına varmışlardır. “Yüzeysel ilişki” (surface contact) basamağında, kişiler arasında bir ilişki vardır ve bu ilişkide çeşitli etmenler etkili olmaktadır. Başlangıçta, kişilerin ilişki içine girmeleri yönünde etkili olan öğe fiziksel çekicilik iken, ilişkide bulunma durumu arttıkça kişisel benzerlik önem kazanmaya başlamaktadır. Bu aşamada kişiler için birbirlerinin çeşitli ilgi ve tutumlarım keşfetmeye çalışmaları söz konusudur. Bu basamakta -ilişki derecesi yüzeysel olmakla birlikte- yaşananlar, ilişkinin geleceğini etkilemektedir. İki kişinin karşılıklı olarak birbirlerine bakış
açılan ve bir çift olarak algılamaları, derin ilişkilerin gelişiminde etkili olmaktadır
(Levinger, 1974: 101).


Yüzeysel temas basamağında yaşanan ilişkiler, taraflar için ödüllendirici olduğunda ve ilgi benzerlikleri belirginleştiğinde, çift “karşılıklı ilişkiler”(mutuality) basamağına geçecektir. Altman ve Taylor’a göre, bu
düzeydeki ilişkiler kişilerin etkileşimlerinin yoğunluğu boyutunda değişim göstermektedir; kişiler bazı yaşantı ve kişilik özelliklerini birbirleri ile paylaşmaktadırlar. Gereksinimlerin bağdaşması, bu aşamada temel etmendir. Taraflar birbirlerini, giderek daha çok desteklemekte ve karşılıklı bağlılık duygusu ortaya çıkmaktadır. Taraflar birbirleri ile ilgili daha fazla bilgiye sahip olduklarında ve her biri açıkladığı şeyler hakkında diğerinin empatisinden ve kabulünden mutlu olduğunda, ilişkinin derinleşme olasılığı yükselmektedir. İki kişi “ben”leri hakkında herşeyi ve en derin duygularım açıklayabildiklerinde, en mahrem ilişki düzeyine erişmiş olmaktadırlar (Altman ve Taylor, 1973:136-141)

No comments:

Post a Comment