Monday, October 24, 2011

Gururlu ama cok Kirilganlardan....

Ingeborg Bachmann

“Bir adam, vitrininden ne dükkanı olduğunu anlayamadığı bir dükkâna girer ve tezgâhtaki yaşlı adama ne satıldığını sorar. ‘Biz düş satarız’, der adam. Müşteri ilgilenir. Satıcı adama üç düş gösterir. Müşteri, en sonuncusunu ve en güzelini beğenir. O düşte kendini görmektedir: gerçek yaşamda, ilişkilerini doğru dürüst yaşayamayan biridir ama gördüğü düşte, başta kendi kişiliği olmak üzere, her yaşadığının ahlâkını savunmakta kararlı biri olup çıkmıştır… Beğendiği düşün fiyatını sorar. Satıcı, ‘yaşamınızın birkaç yılı’, diye yanıtlar. ‘Anlamadım’, der müşteri, ‘parayla değil mi?’.Hayır, biz düşlerimizi, müşterilerimizin hayatlarının bir bölümü karşılığında satarız’. Peki şu birkaç yıl.. biraz fazla değil mi?’. ‘Hayır. Bizde öyle düşler vardır ki, karşılığında bütün bir hayatı isteriz!… Müşteri, düşü almadan dükkândan çıkar ve eski yaşamına döner. Düşlerine layık olmayı göze alamamıştır.”
 ............

Chuck Palahniuk

Ben ihtiyaç duyulmak istiyorum. Benim birisinin hayatında vazgeçilmez olmaya ihtiyacım var. Bütün boş vaktimi, egomu ve dikkatimi yiyip bitiricek birine ihtiyacım var. Bana bağımlı biri. Karşılıklı bağımlılık.

William Saroyan

"Gerçeğin anlamı neyse oyunun anlamı da odur. Bu da, bendeniz yada bir başkası tarafından, "efendim, bu oyunun anlamı..." diye başlayan cümlelerle ifade edilebilecek bir anlam değildir. İnsan gerçek bir şeyde, mesela dünyanın kendisinde, bir şehirde, okyanusta, uçan bir kuşta, bir adamın ölmesinde ya da bir bebeğin dünyaya gelmesinde anlam aramaz.

Bu türden açıklamaları, her şeyi açıklayabilen ama hiçbir şeyi anlamayan dev entelektüellere bırakıyorum."

Elias Canetti

''Tıpkı gördüğün gibiyim''der maske,

''ve korktugun şey ardımda...'' 
Milan Kundera
"Kendine tek bir soru sor: İnsan gerçeği ne diye söylemeli? Bizi böyle yapmaya zorlayan ne? sonra, içtenliği niçin bir erdem olarak görmemiz gerekiyor? Farzet ki, bir balık olduğunu ve bizim hepimizin de balık olduğunu ileri süren bir deliyle karşılaştın. Onunla tartışır mısın? Ona yüzgeçlerin olmadığını göstermek için önünde soyunur musun?"

Marcel Proust

" Biz bile bilemeyiz çoğu zaman neyi neden hissettiğimizi. İsmi konmadığı zaman daha çok hoşumuza gider bazı şeyler. Kontrolümüz altında olduğunu düşünüyoruz belki bu şekilde, bilemiyorum. ya da sadece o kadarını istiyoruz.

İltifatlar, imayla ifade edilen hoşlanmalar. Bazen bunun ötesini istemiyor olabiliriz, bunun ötesine geçince ne yapacağını bilemiyor olabiliriz. Ne bileyim belki de böyle değil belki de böyle"

...oysa aska iliskin anilar, hafizanin genel yasalarinda bagimsiz degildirler; hafizanin kurallari da, aliskanligin daha genel yasalarina tabidirler. Aliskanlik herseyi zayiflattigi icin, bir insani bize en iyi hatirlatan sey, aslinda unuttugumuz seydir (onemsiz oldugu icin unutulmus ve bu sayede butun gucunu koruyabilmistir cunku). İste bu yuzden, hafizamizin en guclu kismi bizim disimizda, cisentili bir ruzgarda, bir odanin rutubet kokusunda veya yanmaya baslayan bir atesin ilk andaki kokusundadir; kendi benligimize ait, zekamizin ise yaramaz diye kucumsedigi seyi, gecmisin son ve en guclu kalintisini, butun goz yaslarimiz dinmis gibi gorunurken hala bizi aglatabilen seyi buldugumuz her yerdedir. bizim disimizda mi? daha dogrusu icimizdedir, ama bizim kendi bakisimizdan gizlenmis, iyi kotu devam eden bir unutusa gomulmustur. ancak bu unutus sayesindedir ki, arasira eski benligimizi bulur, olaylar
karsisinda o eski benlik gibi tavir alir, artik kendimiz degil, o insan oldugumuz icin ve simdi bizim ilgisiz kaldigimiz seyi o insan sevdigi icin, yeniden aci cekeriz. gunluk hafizanin parlak aydinliginda, gecmisin hayalleri yavas yavas solar, silinir, sonunda geriye bir sey kalmaz; onlari bir daha bulmamiz mumkun degildir artik. daha dogrusu, bazi kelimeler ozenle unutusa
gomulmus olmasaydi, bu hayalleri bulmamiz mumkun olmazdi; tipki bir nushasi ulusal kutuphane'ye teslim edilmeyen bir kitabin bulunmasinin imkansiz olabilecegi gibi. 



Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geriye dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin ve büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir




No comments:

Post a Comment