Sunday, January 27, 2013

Bir bilse insan ne diye…





“Iste oluyorum. Kimseyi suclamayin bundan oturu. Hele dedikodudan UNUTMAYINKI, merhum nerfret ederdi. Anacigim, kardeslerim, yoldaslarim: Bagislayin beni. Is degil bu, biliyorum, kimseyede ogutlemem, ama benim icin baska bir cikar yol kalmamisti.” Bu satirlar 1930 da intihar eden sair Mayakovski’ nin olmeden once yazdigi son mektubunda yer aliyordu. Halbuki oncesinde Yesen in olumu icin yazdigi agitta:



“Su yasamda,
en kolay istir olmek.
Asil guc olan,
yepyeni bir yasama baslamak” tir diyerek intihari sorgulamisken.

Bu iki isim disinda kimler yokki intihar edenler listesinde: Marliyn Monroe, Heinrich Von Kleist, Vincent Van Gogh, Stefan Zweig, Virginia Woolf, Walter Benjamin, Marina Ivanovna Tsvetayeva, Vladimir Vladimirovic Mayakovski, Sergey Aleksandrovich Yesenin, Cesare Pavese ,Sadullah Paşa, Beşir Fuad, Şakir Efendi, Tokadizade Şekib, Halil Nihat Boztepe, Metin Akbaş, İlhami Çiçek, Soysal Ekinci, Nilgün Marmara, Hüseyin Alacatlı,Yavuz Çetin ve daha nicesi.

Olum ve yasam yeni yetme kavramlar degil. Her zaman canlinin dogumuyla imzalamis oldugu sozlesmenin kacilmaz sonu: olum. Olumlerin en trajik olani ise intiharlar. Peki neden intihar eder insan? Artik duygularini ifade edecek yontem bulamadigi icin mi? Yoksa inanc yetersizliginden mi? Cevap ne olursa olsun, intihar normal olumlerden cok daha aci verir geride kalanlara. Eger geride kalan, sansli azinliktan ise, elinde yasamin son tanigi olan intihar mektubu vardir.

Suphesiz intiharlardan geriye kalan en trajik belge intihar mektubu. Hazin bir sonun belgesi olarak kagida dusan bu satirlar, sahibinin son hamlesinin de sahidi gibidir. Besir Fuad, bileklerini kestikten oldugu ana kadar tuttugu notlarda sunlari yaziyor: “ Kagit dahi kanla mulemma… Intiharimi da fenne tatbik edecegim; Siryanlardan (atardamar) birinin gectigi mahalden cildin altina klorit kokain siringa edip buranin hissini iptal ettikten sonar orasini yarip siryani keserek seyelan- I dem (kanin akmasi) tevlidiyle(sebebiyle) terk-I hayat edecegim. Ameliyatimi icra ettim. Hicbir agri duymadim. Kan aksi diye hiddetle kolumu kaldirdim..” Sair Johann Christian ise Besir Fuad tan farkli “Iyi bir olum en guzel yasamdir” diyor.Rus şair Sergey Yesenin ise, intihar etmeden once yazdigi son siirinde: 

“Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm,
 Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.” diyor. 

Bunalım, terk edilmislik ve anlik yada uzun sureli caresizlikler var bu ve bunun gibi intiharlarin arkasinda. Ressam Van Gogh, gogsune kursun sikmadan once yazidigi mektubunda sanki intiharinin isaretlerini vermis:  

 “… Yasadigim korkunc bunalimi yenebilsem, kendi kendime yineledigim, cevreden isittim ayiplamalari ustumden atabilsem, gercek bir gelismeye ulastirabilecek firsati, gucu bulabilsem ve buldugum yolda azimle ilerleyebilsem…”

19. Yuzyilin ikinci yarisinda Fransa ve Almanya, intihar eden yazarlardan etkilenerek ayni yontemle yasamlarina son veren okurlarla calkalandi. Shakespeare’in eserlerindeki 50’den fazla intihar vakasi da o donemlerde intihari tetikledi mi bilinmez; ancak ayni etkinin Turkiye de gorunmedigi soylemek mumkun. Siirlerini kitaplastirmak icin Istanbul a gelen Kaan Ince, bir otelin besinci katinda henuz 22 yasinda yasamina kiydi.Siirleri ise ancak olumunden sonar basilabildi. Bunun gibi ornek vakalarida cogaltmak mumkun.
…..
Ne care ki intiharlar hicbir seyi cozmuyor,aksine muazzam bir hayatin gulunu solduruyor,dunyayi “onsuz birakiyor”, ve geride kalanlar icin koca bir aci yumagi birakiyor. Geride kalanlarin hergun hayatlarinin anlamlarini sorguladigi, hayatlarina anlam katma cabalarida iceren karismis, acilmayi bekleyen koca bir aci yumagi…

Friday, January 25, 2013

Why do we write about love?

In everything you do, and in all aspects of life, there is one key ingredient in all you endeavor. Sometimes it’s greed; sometimes it’s anger. Sometimes it’s joy (personal or delivered); sometimes it’s sadness and fear. Some of the greatest works ever accomplished came from the blues, or desperation.

But even those negative emotions and reasons have roots originating from one thing: love. People feel the negative emotion because they want to get back to the other emotion — love. We feel sad because we aren’t happy. We feel angry because things don’t go our way, or we aren’t doing something we love.







We all need love, same as we do the every air we breathe. We seek love, we relish in the moments of love. And most importantly, we are drawn to love in our lives like moths to a flame. Only, this flame only warms the very recesses of our souls, it will not burn us.




Wednesday, January 16, 2013

No Fear

Distance is not for the fearful, it is for the bold. It's for those who are willing to spend a lot of time alone in exchange for a little time with the one they love. It's for those knowing a good thing when they see it, even if they dont see it nearly enough. "

When you enter into a long distance relationship, or you enter into a relationship that you know won't afford much time to spend with each other, you have to really be bold, and trust that the person you are entering into this relationship with has similar standards, and most importantly has the same interests as you before doing so.

In actuality this is what we should make sure of in every relationship that we are thinking of entering into, but especially in those where time getting to know each other on a day to day basis is limited. Love has no limits, and we should always try to stay away from restricting a real love just because of our circumstances in the moment.

Circumstances can change easily, but a real love that is difficult to find, will forever be in our hearts. Don't make decisions now that you will regret later

Thursday, January 10, 2013

Olumun Otesi

Olumu irdelerken denk geldigim kitaplardan biri Ölümün Ötesi, Dolores Cannon. Orijinal adı Between Death and Life. 

İlerlemek için ölüm gereklidir. Önemli olan yaşamın ne kadar kolay ya da zor geçtiği değil, o hayattan öğrenilen derstir. Her şey tutumda yatar. Yarattığınız şeyi yaşarsınız ve yaşadığınız şeyi de yaratırsınız. Sizden alınanı deneyimlemeden, size verileni anlayamazsınız. 
 .........
 Dünyada birşeyler yaşarken, bu ister olumlu ister olumsuz bir şey olsun, önemli olan sizin o deneyime karşı tutumunuz, onu kabul ediş biçiminizdir. Yenilgiler karşısında ne yaparsınız? Zaferleriniz karşısında ne yaparsınız? Durumlara ve sorunlara nasıl yaklaşırsınız? Başarısızlıklarınızı nasıl kabul edersiniz? Şefkatli ve merhametli misiniz? Yani, yaşamla ilgili tüm durumlar… Tüm bunlar sizin kim ve ne olduğunuzun toplamını oluştururlar. Ve kendini aldatma büyük sorundur (buraya özellikle bayıldım). İnsanlar yaşadıklarına dürüstçe bakamazlar. Onlar yaptıkları şeyler için mazeret uydurur ve tüm gerçeği yitirene dek kendilerini haklı çıkarıp gerçeği çarpıtırlar. Aslında karmamızı kirletmekten başka bir şey yapmıyoruz. Karma, olumlu ve olumsuz her şeyin geriye ödenmesi ve dengelenmesi gerektiğini bildiren evrensel denge ya da neden-sonuç yasasıdır.
Belli insanlarla aramızda halletmemiz gereken bir karma olabilir. Her şey insana geri döner. Bir değişim nedenini deneyimlemeden kendinizi değiştiremezsiniz. Eğer siz sorunları deneyimliyor, yaşıyorsanız, bu daha güçlü ve daha kişisel olur. Bu yaşamdan çıkardığımız dersler ve direncimiz bizi güçlü kılar. Olaylarla başa çıkma bizi geliştirir. Her durumda hoş görü bizi yüceltir. 
 ...
Ölümün vuku bulduğu anla ilgili: Bir soğukluk hissi duyuluyor ve sonra ruh birden kendini yatağın kenarın da (ya da her nerede bulunuyorsa orada ) dikilmiş, orada yatan bedenine bakarken buluyor. Onlar, genelde, odada bulunan diğer kişilerin neden o kadar üzgün olduklarını anlayamıyorlar, çünkü kendilerini o kadar harika hisse diyorlarki. O an da tüm varlıklarına hâkim olan duygu bir dehşet duygu su değil, o anda sadece sevinç ve coşku hissediyorlar.
,,,,,,,,
Siz, ölmüş biri için üzülüp ağladığınız her seferinde bu insanı dünyaya biraz daha bağlarsınız. Üzüntünün de yeri vardır, ama aşırı üzüntü ve ıstırap her iki taraf için de, kalan için de giden için de iyi değildir. Aslında, giden için üzülmeye gerek yoktur, çünkü gidenlerin çoğu bu alemde gördüğü şeylerden ötürü çok mutludur. Hastalık ve acı içinde ölenlerin karmaları temizleniyor cümlesi beni biraz olsun mutlandırdı. 
 ....

Thursday, January 3, 2013

Do I Have To Be Nice To People Who Are Mean To Me?

In the narcissistic family, it's all about image. The focus is usually on "how it looks to others." This can cause troops of people pleasers and encourage behavior that is not authentic. When children are told to "put a smile on that pretty little face," or "people don't like children who cry," or "throw back those shoulders and act like everything is ok," something gets damaged in the child. The message translates into "don't be real," and "don't have feelings." A primary internalized impression found in children raised by narcissists is: "You are valued for what you do and how it looks, versus who you are as a person."

If a child spends extensive childhood energy attempting to gain love, approval, and acceptance from a narcissistic parent who cannot provide it, that child learns the ingrained behavior of people pleasing. The result is disturbing because it creates co-dependency and even an extreme tolerance for aberrant behavior in others. When others are mean, the adult child of narcissistic parents transforms into the one who takes the blame, apologizes, and feels "they" must be nice. They ultimately even end up trying to fix the problem. The hurt is there, but is accepted and taken anyway, because they have learned they cannot expect anything else. Common phrases heard from the co-dependent are "I'm fine" and "I'm sorry." The message carried from childhood is that everyone is supposed to like you. Well... do you like everyone "you" meet?


Isn't it true that at least fifty percent of the people you meet... you might not really like? You may not choose to take them home as your best friend or to meet your children and family? They may not be your kind of folk, or they may have different beliefs and values from you. You don't have intense negativity towards them, but they might not be "best friend material" for you or your family. So, why would it not be true that at least fifty percent of the people you meet, may not like you? This can be a relief to those who believe that every single person must like them. It can lift the weight of trying to please everyone, which results in the ultimate journey of impossible endeavors.





Does this mean you will be hurtful or ugly back to others who are mean people? No, there is no need for this when you are taking good care of yourself. If you are living your most creative life, doing what you want to do, enjoying the environment you have created for yourself, you are much less worried about what others think. You can stay away from the mean and ugly and focus on you and your own sense of self and recovery. Seeking revenge or staying in the victim role are no longer viable options. You simply remove yourself, draw boundaries, and take care of you. You realize that not everyone will think like you and that is okay. You become more tolerant of others and the concept of difference but you know that you control whom you hang out with and what you will be willing to do. There is no longer a need to blame or be angry because you are in control of you. In your loving and close relationships, you will more easily be able to talk through issues that come up with new found confidence in resolution.

We all know that when others are cruel or mean, it is about them and whatever is going on for them. But, many are still at risk of letting others define them, and giving away control. This surrender can allow others to make you feel awful, rejected and miserable. But, remember, we can't take counsel from the wounded. We define us. There is amazing freedom in this elementary wisdom. Wayne Dyer, in his first published work, speaks of what happy people look like. He so aptly says, "They are too busy being to notice what their neighbors are doing." In a narcissistic culture today where the focus is glamour glitzed with sparkle, image, and desire for external validation, there is comfort to be found in the beauty of you. The real you. Your internal validation is your defining moment. As the late Eleanor Roosevelt reminds, "Nobody can make you feel inferior without your consent." How refreshingly simple.

http://www.psychologytoday.com/blog/the-legacy-distorted-love/201108/do-i-have-be-nice-people-who-are-mean-me



Tuesday, January 1, 2013

Sana konuşurken kendime susuyorum…

Dünden kalma,yarınsız ümitlerin ayazında üşüyorsun biliyorum.Sen henüz ölmeden bir çok şey öldü içinde…Bir çok şey yeşermeden soldu yaprağında.Sahralar açlığında âb-ı hayat suyuna muhtaçsın.Ve sahra kadar çatlamış dudakların…Yalnızlıklara gebesin,ayrılıklar getiriyorsun dünyaya taze canlı…

Bende pek mutlu sayılmam.Ayrılıkların hasat edildiği dünya da topladığın hüzün meyvelerini katık ettim aşıma.Serin-sıcak ızdıraplar içtim gece yarılarında.Rüyalarımda vedaları gördüm,uyandığımda gerçekleşen sahih rüyaları…Her çirkefi gördü gözlerim,hazmedemediğim bir çok çirkefi…Ve şeytanla konuştum,korktum şeytanlaşan insanlardan.

Ve sen…

Aslında bana benziyorsun.Benden bir parça sanki diğer yüzün…Sende sevdin biliyorum.Senide tarumar etti bir âhu’nun gözleri.Kalan ömrüne zakkum tohumları ekiyorsun.Ve hasat mevsiminde kahrını biçeceksin yalnızlığın.Zindan duvarları senin hüznünden kalın,senin yalnızlığından sağlam olmayacak.Senin ördüğün taş duvarlar yine seni ezecek.

Mihmanısın,
mihmanıyım,
mihmanıyız fani dünyanın…

Kalıplaşan ölüm gerçeğinin kurbanlarıyız.Aslında her köşe başında sende bekliyorsun ölümü,onun seni beklediği gibi.Gölgen kadar yakın,gölgen gibi peşinde ölüm.Ve sen ölümden çok ayrılıklardan korkuyorsun.Korktuğundan belki de,en çok ayrılıkları yaşıyorsun.

Aynada yüzümün diğer yansımasısın aslında sen.Bir çok yanımız ortak,yitirdiğimiz umutlarımız gibi.Kayıpları arıyoruz,yitikleri özlüyoruz…Belki büyük harflerle başlamıyoruz cümlelere,belki kurduğumuz her cümle eksik manalı.Lakin ortak yanımız,katışıksız yarım duygularımız…Hem göz yaşlarımızın rengi de aynı, ikimizde maviyi seviyoruz. Düşlerin rengi mavi,gerçeğin rengi siyah…Düşler kuruyoruz mavi düşler…Gerçekler çıkıyor karşımıza siyahın en koyusu

Bu gece ortak yanımız ikimizde sarhoşuz,içiyoruz sebebi olan sebepsiz şeylere. İki kadeh ,iki hayat ve ikimiz.Bir şişe şarap,acılara,hüzne ve ayrılıklara katık ettiğimiz…

Şerefinize vefasız hayat,
Şerefine hüzün